9 Kasım 2010 Salı

New York'ta beş minare


Öncelikle şunu söylemeliyim ki malesef ülkemizdeki linç kültürü , önyargılı tavır ve çok bilmişlik hız kesmeksizin devam ediyor.


Kimse kusura bakmasın ama sevseniz de sevmeseniz de , bu Mahsun Kırmızıgül iyi mesajlar içeren iyi kalpli işler kovalıyor. Tüm filmlerinde vurgulanan mesaj , kesinlikle hepimizin ihtiyacı olan cinsten.


Dün akşam izleme şansı bulduğum meşhur son yapıtı da aynı amacı taşıyor. Ben sinema eleştirmeni değilim , başarılı ya da başarısız diyecek bilgi ve birikimi kendimde görmüyorum. Nacizane düşüncem , şu filmin taşıdığı mesajların verilme isteğinin dahi takdire şayan olduğudur. Hepsi bu.


Bunun haricinde filmi seyrederken devamlı bir beklenti halinde olduğumu da söylemek durumundayım. Olaylar rutin bir tempoda devam ediyor ve bu da izleyiciyi her an bir şeylerin olabileceği ve o dakikaya kadar oldukça durağan giden filmin bir anda kendini ve senaryosunu kurtaracağı izlenimi uyandırıyor. E tabi bu da tedirgin bir durum.


Bunun sebebinin kurgunun zayıf tutulması olduğunu düşünüyorum. Belki de fazla tepki çekmemek için bunu kasten yapmışlardır , bilemiyorum. Ancak böyle bir potansiyel , bu tip çalışma şartlarında , böyle bir bütçe ayrılmışken ve hepsinden önemlisi bu kadar muhteşem oyuncuyu kapsayan kastla çok daha iyi değerlendirilebilirdi. Ben Mahsun Kırmızıgül olsaydım , bugün bu filmi yeniden sıfırdan çekebilmek için zamanı geri almayı arzuluyor olabilirdim.


Buna rağmen , her ne kadar benim beklediğim düzeyde birbirlerine bağlanabilmiş olmasalar da senaryo bütününün parçaları çok iyi seçilmiş ve her birinin verdiği mesaj eğer alabildiyseniz size bir şeyler katabilecek , bir yanlışın doğrusunu izleyicisine gösterebilecek cinsten. Dünya'daki terörün Amerikalılar ve Yahudiler tarafından yapılıp müslümanların üzerine atılarak oluşturulmuş suni kaosun yarattığı islamofobi olgusunun aslında islamdan bağımsız art niyetli kimselerce yapılmış dini bir saldırı olduğu gerçeği , islamın içinde de onu tam anlamıyla ve layıkıyla yaşayabilen cemaatler olduğu gibi cihat yapmayı dünyada terör estirmekle bir tutan cahil cuhela cemaatlerin de olduğunu ( *** SPOİLER ki bu konuda Hacı Gümüş'le Deccal'ın hapisteki konuşmasının muhteşem olduğunu belirtmek durumundayım. SPOİLER *** ) Doğu'da durmak bilmeyen cehaletin en acı ürünü kan davaları , dini kişiliklere olan önyargılı yaklaşım hususunda sapla samanı ayırıcı detayları ve bunlar gibi içerdiği türlü türlü mesajla insanı derinden etkileyen bir film olmuş New York'ta beş minare. Emeği geçen herkesin ellerine emeklerine sağlık.


Filmdeki karakterlerin gerçekteki kimselerle özdeşleştirilmesini de haksız , adaletsiz ve yersiz buluyorum. Haluk Bilginer'in ustalıkla canlandırdığı hacı karakterinin ithaf edildiği şahıslarla benzer yönleri kadar düpedüz zıt yönleri de var. Tabi yine de filmden '' Amerika'dan gelmek bilmeyen adam aslında iyidir , masumdur ve hepimizin dostluğu , kardeşliği için çalışmaktadır. Asıl korkulması gereken radikal islamcı örgüt ve cemaatlerdir.'' manası da çıkarılmıyor değil.


Öte yandan kulislerde filmdeki vecizelerin ve alıntıların sadece bir kişiden alındığına dair muhabbetler de oldukça taraflı ve yersiz diye düşünüyorum. Biraz algıda seçicilğe yordum ben bu eleştiriyi , neticede Mevlana'sıyla Yunus Emre'siyle Said Nursi'siyle Ömer Hayyam'ıyla komple bir kültürdür islam. Bu isimlerden sadece birini ayıklayıp film senaristlerine Nurcudur , Mevlevidir ya da Alevidir ( adını siz koyun artık ) demek haksızlık olur.


Verdiği mesajların ve kurgusunun haricinde , bir sinema filmi olarak gayet başarılı buldum ben. Oyuncu seçimleri gayet yerinde olmuş. Yabancı oyuncu tercihlerinde en isabetlisi Danny Glover olmuş , onun haricindekilerin pek de rolü yaşadıkları söylenemez. Haluk Bilginer , Salih Kanyon , Zafer Ergin , Hüseyin Avni Danyal dörtlüsü harika. Herhalde daha isabetli bir tercih olamazdı. ( Zafer Ergin'in üzerine de polis rolü yapıştı resmen , yakında teşkilatta üst mertebe bir göreve başlasa İstanbul'u hizaya getirir demedi demeyin .. ) Mahsun Kırmızıgül'ün kamera arkası performansı muhteşem ama oyunculuğu için aynı şeyi söylemek zor. Özellikle bazı sahnelerde fena mimik frikikleri gördüm ama eleştiri diyemem tabi bu söylediklerime. Neticede o sonradan bu sektöre atılıp her biri kendi başına Türk film sektörünün çok ötesine gidebilmiş 3 tane film çekmiş birisi ve bu gerçek hatırlandığında onun için çok başarılı demek işten bile değil.Mustafa Sandal için , eh diyeceğim. Onun da asıl işinin müzik olduğu düşünüldüğünde , çok da sırıttı denemez.


Aksiyon sahneleri muhteşem olmuş. Filmin finali de bir hayli vurucu. Gözlerim dolmadı desem düpedüz yalan olur. Oldukça etkilendim.


Diyeceğim odur ki , Recep İvedik'lerin gişe rekoru kırdığı , Keloğlan Kara Prens'e karşı , Emret komutanım , dünyayı kurtaran adamın oğlu gibi filmlerin cirit attığı bir memlekette herkes bir kere de olsa izlemeli şu filmi.

Ellerine , emeğine sağlık Mahsun Kırmızıgül ve tüm ekibi. Daha iyisi olabilirdi diye iç geçirsem de gayet tatmin ediciydi.

Hiç yorum yok: