30 Temmuz 2015 Perşembe

'Ben ne evleneceğim ya? Bu evlensin!'


Yaklaşık 2 yıl kadar önce; en yakın arkadaşlarımdan birine düğün davetiyemi verdiğimde adam bana ''Ulan satırı yemişsin, bir de düğününe çağırıyorsun'' demişti.

Bu arkadaş Mikhail Prokhorov'un kendisi olmasa da kafa ve mantalite olarak aynı yapıdalar denebilir.

Brooklyn Nets'in çılgın sahibi Prokhorov; 5 yıl önce verdiği bir söz yüzünden 'satırı yemek' üzere. Rus milyarder bugünlerde, 2010 yılında ''Nets, 2015'e kadar bir şampiyonluk kazanammazsa kendimi evlenerek cezalandıracağım'' diyerek verdiği sözü tutmanın telaşını yaşamakla meşgul.

Rusya'nın en zengini olarak bilinen Prokhorov, o dönemde adı New Jersey Nets olan kulübün taraftarlarına verdiği sözün arkasına neyse ki şu ilaveleri yapmış: ''Evleneceğim kadın güzel, zeki, seksi ve iyi borscht (Rus kökenli bir çeşit sebze çorbası) yapıyor olmalı!''

(BONUS: Şanslı yengemizin ''O para benim arabamın mazotuna yeter mi ki? Sanmıyorum yeteceğini..'' deme şansı yok. Forbes verilerine göre 2012'de Rusya Devlet Başkanlığı için Vladimir Putin'e rakip olup %8 oy alan Prokhorov'un toplam serveti 8.7 milyar dolar dolaylarında.)


Nets geçen yıl sezona 16-23'le başladığında Prokhorov'un listesindeki gacılar ellerini ovuşturmaya başlamıştı bile. Her ne kadar Nets daha sonra toparlanıp 8. sıradan da olsa Play-Off'a katılmayı başarsa da ilk turda Atlanta Hawks, Prokhorov'un evlilik celbini Rus milyarderin adresine postalamıştı.

Prokhorov takımın internet sitesine bir görüntülü mesaj bıraktı ve Nets'in off-season hamlelerinin yanı sıra evlilik durumuyla ilgili bilgi verdi: ''Değişmeyen bir şey var ve bu konuda hata istemiyorum. Kazanmak için buradayız ve bizi destekleyen sizlerle birlikte yapabileceğimiz her şeyi yapacağız.''



''Ve bir şey daha... Bana 5 yıla kadar şampiyon olamazsak evleneceğime dair verdiğim sözü hatırlatabilirsiniz. Üzülerek söylüyorum ki o 5 yıl doldu. Ve şunu söylemekten de mutlu duyuyorum ki NBA Komisyoneri Adam Silver, yerimi almayı kabul etti. Adam, sen benden daha iyi bir adamsın, çok teşekkür ederim, sana ve yengemize mutluluklar diliyorum.''

Unutmadan: Nets hala NBA'in en çok zarar eden kulübü.


 

29 Temmuz 2015 Çarşamba

All-Star'dan Baristalığa: Vin Baker'ın öyküsü


Dünyanın en uzun ve muhtemelen en ünlü baristası, hayatına yoğun bir kahve bankosunun arkasında
devam ediyor. South County'de bir yerlerde kahve molası vermek isteyen Starbucks müşterilerinin dükkana girer girmez gördüğü ilk şey, bu dev adamın tebessümü ve rahatlatıcı karşılaması.

''North Kingstown'ı seviyorum. Bana memleketimi anımsatıyor, bu yüzden burada rahatım'' diyor, 2.11 metre boyundaki bu dev adam: ''Buradaki halkı seviyorum. Starbucks'ın sürekli gelen müşterileri var ve birçoğu artık beni tanıyor.''

Onun adı Vin Baker. Hani şu Oldy Sayrbook, Connecticut'ta doğup büyüyen, New England'ın tüm zamanlardaki en büyük basketbolcusu olark Hartford'u bitiren... 2000'de Sydney'de altın madalya kazanan Rüya Takım kadrosunda yer alan, 4 kez All-Star olup ikisi Boston Celtics'te olmak üzere NBA'de tam 13 sezon geçiren Baker.


Aynı Baker, kariyerinin sonlarını alkolizm tedavisi görmekle geçirdi. Bu illet, bir restoran batırmaktan ufak çaplı birçok batık işe kadar bir dizi finansal başarısızlıkla birleşip Baker'ın kariyeri boyunca kazandığı 100 milyon doları yerle bir etti.

Bugün 43 yaşında  olan ve yeni bir evlilik yapan dört çocuk babası Baker, şu sıralar bir Starbucks şubesini yönetmeyi denemekle meşgul. Firmanın CEO'su Howard Shultz'a (aynı zamanda eski Seattle SuperSonics sahibi) kendisine verdiği bu fırsat için minnettar. Aynı zamanda babasının Connecticut'taki kilisesinde de rahiplik eğitimi görüyor. En önemlisi; dört yılı aşkın bir süredir ayık.

''Bu şirkette hepimiz için fırsatlar var. Starbucks'ta harika bir konumum var ve insanlar mükemmel'' diyor Baker.

Basketbol severler belki de başlarını sallayıp Baker'ın hayatını trajik ve faziletsiz bulacak. Ancak Baker artık öyle düşünmüyor. Ona göre hikayesinin kalan bölümü kurtuluştan ve kötülükleri aşıp kalan bölümde başarıyı bulmaktan ibaret.


''Hayattan dersler çıkardığınız vakit, finansal olarak hangi seviyede olduğunuz çok da fark etmiyor. Bunun en önemli parçası, bunun yeniden olabileceğinin farkında olmak. Ben bir alkoliktim. Bir serveti yitirdim. Muhteşem bir yeteneğim vardı ve onu kaybettim. Dışarıdan bakan insanlar için ''vay be'' denecek haldeyim. Bana göre ise 43 yaşındayım ve 4 çocuğum var. Parçaları bir arada tutmak durumundayım, ben bir babayım. Babamın kilisesinde bir rahibim. Hikayemi kabullenmek ve aksi yönde yeniden çıkış yakalamak durumundayım. Kötü namımı doğru yolda kullanabilirsem birçok insan bana şükran duyup 'bu adam hayatını yeniden kazanmaya çalışıyor' diyebilecektir.''

Groton'da yaşayan Baker, perakende yönetimi üzerine bir kariyeri basketbolla birleştirebilme arzusunda. Eski takım arkadaşı Jason Kidd'den Yaz Ligi'nde Milwaukee Bucks'ta yardımcı antrenörlük yapması için bir teklif bile aldı. Kesinlikle iyi bir hatip ve aktif ve emekli birçok oyuncuya nasihat verme konusunda son derece başarılı. Bunun gibi bir takım yetenekleri var.


Baker, 1993 NBA Draftı'na Hartford'un tüm zamanlardaki en büyük basketbolcusu olarak katıldı ve 8. sırada seçildi. Devamında Milwaukee Bucks ile 10 yıllık 17.5 milyon dolar değerinde bir sözleşme imzalayıp iki kez All-Star oldu. Devamında 1997'dde Seattle Supersonics'e takas edilip 7 yıl için 86 milyon dolarlık kontrata imza koydu.

İyi oyunu devam etti; ancak Sonics onu 2002'de Celtics'e takasladı. Baker'ın yıldızı sönüyordu. 2004'te çıktığı ilk 35 maçın 21'inde double-double yaptı, ancak Koç Jim O'Brien'la yaşadığı tartışmalar alkol problemini açığa çıkardı. Baker, 2013'te New York Daily News'a verdiği bir demeçte çift karakterli bir hayat yaşadığını söyleyecekti: ''TD Garden'da bir yıldız, sahilde bir ayyaş...''

Celtics onu üç kez cezalandırıp kontatında 35 milyon dolar daha alacağı varken serbest bıraktı. Oyuncular Birliği, Baker'ın durumuyla ilgili bir mağduriyet girişimi gerçekleştirip iki taraf arasında bir finansal anlaşma temin etti. Knicks, Rockets ve Clippers'la devam eden düşüş, 2006'da Baker'ın aktif kariyerinin sona ermesiyle son buldu.

Baker'ın bir sonraki badiresi finansal problemlerle boğuşmak olacaktı. Connecticut'a bağlı Durham kentindeki evini ve restoran (Vinnie'S Saybrook Fish House) ortaklığını kaybetti. 2012'de muhasebecisi Donald S. Brodeur ile kötü yönetim ve kontrat ilkelerine itaatsizlik sebebiyle yollarını ayırdı. Baker, bu davanın hoşgörü ve anlayışla sonlandırıldığını açıklarken ailesini desteklemek için çalışmak zorunda olduğunu da açık ediyordu.


''Bunun asla sona ermeyeceğini düşünüp kararlar vermek ve bu bağımılığa daha fazla batıp daha fazla para harcamak, kaybetmenin kesin yollarından biri. Eğer kişisel hayatınızda bir perspektifiniz yoksa, yani 1 milyon dolar veya 15 milyon dolar nedir, ne demektir bilmezseniz, o para gider.''

Las Vegas'a Bucks'a katılmak için geldiğinde takıma teknik olarak yardım edemese de bazı oyuncularla finans mevzuları üzerine konuştu. Bugünlerde takımlarda 4. veya 5. opsiyon olmuş oyuncuların bile 50-60 milyonluk sözleşmelere imza attıklarını görüyor.

''Birçok mevzuda gördüğüm şey şu ki daha fazla para, daha fazla problem demek. Bence bugünkü profesyonel sporlarda takımlar, genç adamların olağanüstü paralar kazanarak düşecekleri kişisel mücadelelerle yüzleşmek zorunda. Benim için bu büyük bir kavgaydı. Henüz All-Star olmamış adamlara 80 milyon dolar veriyorsanız, bu çocukları bu konularda konuşabilecekleri kimselerle bir araya da getirmelisiniz.''

Bu konuşmalarda nelere öncelik verileceği sorulduğunda ise Baker şöyle anlatıyor: ''Bu çocukların bu parayı garanti olarak görmemeleri gerekir. Bu para bugün burada, kabul. Ama yarın gitmiş olabilir. Yanlış finansal tercihler ve kararlar ya da birlikte iş yaptığınız kimseler, tıpkı benim hayatımda olduğu gibi saha dışında sizi yerle bir edebilir. Kontratı imzaladıktan sonra o parayı hiç edecek yüzlerce şey çıkabilir.''

''Bence etrafınızı çok güvendiğiniz, size her yanlış adımda ''Hatalısın, onu alma, şuraya gitme, şu kişi iyi değildir'' diyebilecek birileriyle doldurmaısınız. Ayrıca hesabınızdan çıkan her kuruşun nereye gittiğini bilecek kadar olay kontrolünüzde olsun. Bir aile dostuna ya da muhasebeciye güvenmeyin. Sorumluluğunuzun ve farkındalığınızın farkında olun, zira insanlar sizden çalacaklardır.''

Tedavi gören tüm alkolikler gibi Baker da her günün kutsanmış bir değer ve mücadelenin bir parçası olduğunu söylüyor. Şimdilerde 43 yaşındaki bu adam, orta yaştaki bir adamın perspektifine sahip ve 22 yaşındaki taze milyonerin partiyle dolu hayatından ve bakış açısından son derece uzak. İstediği tek şey, geri dönüş hareketini sürdürmek.


''Bu iş benim açımdan hapisanede ya da mezarda bitebilirdi. Bu tip hikayeler genelde öyle biter. Bu işin içinden çıkacak gücü çağırmak, Starbucks'ta perakende yönetimi yapıp aileme iyi bir hayat sunmak, NBA'de olup fade away jump shot atan 2.11'lik bir adam olmaktan daha heyecan verici ve destansı. Her sabah yeni bir enerjiyle uyanıyorum, herşeyden önce alkol bağımlılığı ya da utanç duyma gibi bir durumum yok artık. Bakmam gereken bir ailem var ve şovun devam etmesi gerekiyor.''

Çeviri: Ahmet Melik SUBAŞI (@ahmetmsubasi)


Metnin orijinali: Kevin McNamara ( @KevinMcNamara33)

Link: http://www.providencejournal.com/article/20150727/SPORTS/150729380


23 Temmuz 2015 Perşembe

Neden saçların beyazlamış arkadaş?



1998 NBA Draftı'yla başlayan kariyerini 2008'de kalp rahatsızlığı sebebiyle sonlandırmak zorunda kalan Cuttino Mobley'in yaşı 40 demeden beyaza boyanan saçlarını basketbola erken veda etmesinden rahatsızlığına, skorer yapısına rağmen kariyerinde yalnızca 26 Play-Off maçına çıkıp sadece bir kez LA Clippers ile tur atlayabilme başarısı göstermesine kadar birçok şeyle yorumlayabilirdik. Yapmadık. Zira şu sıralar Drew League'de boy gösteren abimize gerekli soruyu ve cevabı; rahmetli Adnan Şenses verdi. Toprağı bol olsun.

Chicago Bulls benchinden Michael Jordan'ı izlemek...


Bir NBA maçını yerinde izlemeye razıydım, herhangi bir NBA takımını, herhangi bir salonda bir diğer NBA takımına karşı oynarken izlemek hayalden öte bir şeydi benim için. Hiç yoksa bir 10-15 yıl bu hayalle yaşadım.

Ancak o hayal; Mavericks'i Dallas'ta, Spurs'ü San Antonio'da ya da Heat'i Miami'de saha içinde bir yerlerden izlediğimde değil, soyunma odası, medya odası, basın toplantısının yapıldığı salon, koridorlar, hatta sıradan bir pub gibi yerlerde, hiç umulmadık şekilde gerçekleşmişti.

NBA kurallarına göre başta soyunma odası olmak üzere bazı kritik yerlerde, 'basına açık' kısıtlı süreler dışında fotoğraf çekmeniz dahi yasak. Lakin serde biraz acarlık varsa yapıyorsun, elde değil ki.. LeBron James'e akreditasyon vermişler abi. Bildiğin LeBron James'e ya, Space Jam 2'de oynayacak adama baya senin benim gibi akreditasyon vermişler. Üzerinde James'in vesikalık fotoğrafı olan, arkadaşın ne iş yaptığının ve kim için çalıştığını gösteren ifadeler yer alan, boyuna asılan bir şey sana bakıyorsa ister istemez çekiyorsun fotoğrafını. Şimdi bulamadım; bana kel, top sakallı, izbandut gibi bir abiden zılgıt getiren o resmi bulur bulmaz ekleyeceğim buraya.

Dirk Nowitzki'nin dolabına 'What should Dirk do tonight' yazılı (Dirk bu akşam ne yapmalı) bir kağıt yapıştırmış Coach Carlislie. Altında 3 madde var; çok kısa ve net 3 madde... Tam hatırlayamıyorum ama 'Penetre et, Ribaund al, Tempoyu yüksek tut' gibi üç çok basit şey yazıyordu. Dirk'ü bile öğütleyen koçun tüm takım için bunu yaptığını söylemeye gerek yok sanırım.


Çok var ama en bombası... Miami'de, Spurs için ayrılan Caferağa tadındaki soyunma odasının tam orta yerinde, yerde bir dosya var. Öyle gelişigüzel yatıyor ki yerde, dönüp bakmazsın. Baktığımdan da değildi sanırım, öyle ilişti işte gözüme. 'Bu ne yahu?' deyip göz ucuyla baktım, ilk sayfasında 'Miami Heat's Game Plan' yazıyor. Şöyle bir tepki verip sayfayı kaldırdım, yine sade ve netlik esas. Kısa kısa maddeler: ''Coach Spoelstra sağ elini yumruk yaparsa Ray Allen'ı perdeden çıkarıp şut deneyecekler. İkili sıkıştırma gelirse perdeden çıkan ikinci uzuna topu indirecekler. Coach üç seri ıslık çalarsa LeBron bire bir oynayacak...''

Gibisinden 4-5 maddelik bir şey... İkinci sayfası ne kadar beyazdı hatırlamıyorum; ama o an kendisine yıkama yağlama çeken iki Yunan gazeteci ile içeri giren Popovich'i gördüğüm andaki yüzümden daha beyaz olması mümkün değil.

Demem o ki tüm tedbirlere rağmen NBA'in içinde böyle 'trick'ler var, kendi içinde büyülü bir dünya ve bu dünya size zaman zaman hesapta olmayan sürprizler sunabiliyor.

İşte yukarıdaki videodaki abi de, 1995 yılında oynanan bir maçta aynı şekilde bir şekilde Chicago Bulls benchinin hemen yanına oturmayı başarmış. Bununla da yetinmeyip, maçı kamerasıyla illegal olarak kayda almış.

Keyifle akıp giden 14 koca dakika...
İyi seyirler.

22 Temmuz 2015 Çarşamba

'Shaq akıllı olsun'


Anket konumuzu NBA'in iki usta ismine sorduk.. Cevaplar camiada deprem etkisi yaratacak cinstendi.

Kaan Kural: Shaq boş konuşuyor, Bulls kazanır



Mete Aktaş: Paralel evrende mümkün


Yer misin, yemez misin?


Milyonlarca basketbolcunun yaşadığı dünyada yalnızca 400-450 arası şanslı adam, sezona NBA'de başlama şansı elde ediyor. Bunların bir kısmı ligde tutunurken, çok azı kariyerinin tamamını NBA'de sürdürebiliyor. Ve adlarını hepimizin ezbere bildiği elit bir grup, aradan yıllar geçse de unutulmuyor, efsane oluyor, basketbolla ilgisi olmayan bir adamın hanesine bile birkaç kez de olsa uğrayabiliyor.

Peki, bu adamların neredeyse tamamında var olan ortak özelliklerin en belirgini nedir?

Kesinlikle rekabetçilik. 
Tavlada bile kaybetmeye tahamülleri yok. Hasta bunlar.

Kariyeri sona ereli yıllar olmasına rağmen Michael Jordan'ın bugün sahibi olduğu Charlotte Hornets'in maçlarını saha kenarından izlemesi, kibar tabirle hoş karşılanmıyor, zira pek de hoş sayılmayacak manzaralara sahne oluyor. Kobe Bryant'ın sakatlık geçmişini gösteren infografiği gördüğümde ben bile basketboldan vazgeçmeyi düşünüyorum.

Bunlar en belirgin; klasik olmuş örnekler.

Bu tayfanın en matrak, en rahat adamı gibi görünen Shaquille O'Neal'ın yaptığına ne demeli?


Instagram'a yüklediği bu resimde Shaq, 'Lakers tarihinin en iyi beşiyle, Bulls tarihinin en iyi beşini karşı karşıya getirsek, 50 sayı fark atarız' dedi.

Savaş başlasın.

Batman henüz ortaya çıkmış değil ama Robin'in cevabı da ustayı aratmayacak cinsten:

''Üzgünüm Shaq ancak varsayımlarla işim olmaz. Bildiğim tek şey 6 şampiyonluk kazandığımız. Senin Lakers'ta yaptığının iki katı kadarı...''

Muhabbetin devamı burada var; Shaq muzipliğin dibine vurmaya devam ediyor. Pippen da muhtemelen Jordan'ın neden cevapsız kaldığını gösteren dersi almakla meşguldür.

Şurada ise BleacherReport imzalı, istatistiklerle desteklenmiş, baba bir yazı var. Meraklısı incelesin.

Benim merak ettiğim şu: Gerçekten o Lakers, o Bulls'u 50'ye bağlayabilir mi?

İki görüş hakim, ilki bende:


Bilmiyorum; belki de Wilt'in 100'üne, Kareem Abdul-Jabbar'ın gelmiş geçmiş en skorer oyuncu olmasına, Kobe Bryant'ın şahitlik ettiğimiz tüm deliliklerine, yetişemediğimiz Magic'in namına yakışır mucizelerine ve bizi güldürürken düşündüren Shaquille O'Neal gerçeğine veya Derrick Rose'un dikiş tutmayan dizlerine aldanmışımdır, kim bilir...

Ama tweet'e gelen cevap da hayli mantıklı. 63 sayı attığı gecenin sonundaki basınma toplantısında savunmacısı tarafından ''En azından onu 70 sayının altında tuttum'' sözleriyle onore edilen Michael Jordan, ihtimaldir ki karşı takımda 5 tane Michael Jordan olsa bile 50 sayılık fark yemeyi kabullenmez, bir şekilde üstesinden gelirdi.

NBA tarihinde normal sezonda 34 kez bir takım, diğerine 50 ve üzeri farkla yenildi ve MJ, hiçbir zaman silahın yanlış tarafında yer alan kişi olmadı.

Anket konumuz belli: sağ üstten oylayabilirsiniz.

50 sayı fark olur mu, olmaz mı? 
Top sizde.

Ustaya saygı: Allen Iverson



Yıllar hepimiz gibi Allen Iverson'ı da olgunlaştırıyor. 

''Michael Jordan olmak istemiyorum. Magic (Johnson) olmak istemiyorum. Bird, ya da Isiah... Bunların hiçbiri olmak istemiyorum'' demişti ligde yıldızı yeni yeni parlarken: ''Kariyerim bittiğinde aynaya bakıp 'kendi yolumda yürüdüm' demek istiyorum.''

Geçtiğimiz Salı günü, NBA Oyuncular Birliği (NBPA) tarafından ilk kez verilen ödüllerden 'Oyunu Değiştiren Adam Ödülü'ne layık görülen Iverson, kürsüde konuşurken daha itidalliydi. AI, konuşmasına MJ'e saygı sinyalleri içeren bir giriş yaparken, Jordan'a yıldızları saydıran o crossover'a alıntı yapıyordu: ''Eğer o crossover ona karşı yapmış olmasaydım, bugün bu sahnede olamazdım. Basketbolcu olacak vizyonum olmazdı. Onu bu yüzden seviyor ve onore ediyorum.''

Bir dönem ülkemizde Beşiktaş forması da giyen efsanevi oyuncu, konuşmanın devamında yalnızca beş kişiyi daha onore edecekti: LeBron James, Carmelo Anthony, Kevin Durant, Stephen Curry ve Chris Paul.

Ona göre her günün anlamı şu: ''Aynı kavga, başka raund.''

Özlüyor muyuz?
Kesinlikle.

Kaynak: Bleacher Report

Beni takip edin; yolu biliyorum


'Değişmeyen tek şey, değişimin kendisidir.'

-  Heraklietos -


Four Seasons Otel, 9 Ekim 2014... Fenerbahçe Ülker - San Antonio Spurs maçına bir gün var. Heyecanımın tarifi yok; kendi kendime gelin güvey oluyor gibi hissediyor olmam bile umrumda değil. NBA ve Spurs her iki ABD seyahatimde de bana evladı gibi bakmış, 'elin Amerika'sını bana evim gibi hissettirmiş... 18 saat ayakta kalıp 4 yıllık havacılık kariyerim yüzünden 'talimliyim' sandığım jet lag meretine tutularak basın toplantısında uyuyakalmama da, Gregg Popovich'ten yediğim 'Next Question' ayarına da bizimkiler kadar takılmamışlar. Takılmak şöyle dursun; dönüş öncesi hava alanında telefonum çalıyor... Los Angeles'tan Barbaros Tapan: ''Oğlum Ahmet, şu an ulusal kanalda (ABC) Lisa Lesley falan var seni konuşuyorlar, adama çok ayıp ettiler minvalinde bir şeyler söylüyorlar'' bile demiş. Şaşkınım. 

Neyse, serde misafirperverlik var ya zaten; bir de boynumuza borç olmuş bunlardan sonra... Ekim ayı başladı; uyku uyuyamıyorum. 

Geldiler.

Lobide Kawhi, hemen arkasında Timmy... 'Tony kesin manitacılık peşindedir' demeye kalmadan çiçeği burnunda geliniyle el ele, istikamet Ortaköy... Yıldızlar geçidini tebessümle selamlarken Pop'la karşılaşma ihtimalinin gerginliği; sanki adam beni tanıyacak da... 

Spurs efsanesi Sean Elliott, gergeniş bir odada... Boğaz manzarası enfes. En son girmek istedim; iki ayağımın bir pabuca girmesini sevmiyorum. Bir de yalan olmasın; ''Bu adamda muhabbet sağlam'' demiştim görür görmez, yanılmamışım.

Elliot o gün, bir sonraki gün kapanacağını öğrendiğim Fanatik E-Gazete'de yayınlanmak üzere birçok güzel şey söylemişti. Güzel sohbet oldu. (Okumak isteyen için tık)

Bu yazıyı bağlayan bölümüne gelince... Ona kendi döneminin NBA'i ile şimdiki NBA arasındaki farkı sormuştum. ''Dostum, 'Aah ah, bizim zamanımızda şöyleydi böyleydi' diyen o ihtiyar adam olmak istemiyorum ama...'' gibi başlayan bir cümleyle başlamıştı cevaba.

2 ay sonra 30'umdan gün almaya başlayacağım ve yakın zamanda basketbol medyası ile ilgili ''Aah ah..'' diye başlayan cümleler kurduğumu fark ettim.

Birçoğunuz, çok uzun geldiği için bu yazıyı okumuyor olacak belki de. Artık takılmıyorum.

Twitter'da aman aman pek de bir takipçim yok. Dolu veya boş bir sürü tweet atıyorum. Son 6 ayda en çok görüntülenen tweet, NBA'de patlak veren 'Emoji Battle'ın Basketbol Süper Ligi'ne uyarlanmış haliydi. 



Sayfalarca yazı yazsam öyle bir 'Spor İletişimi' temin edemezdim.

Demem o ki; günün ve dönemin şartlarını kabul edip ona göre hareket etmek gerek. ''Aah ah... Nerede o eski...'' diye başlayan cümleler kurana dek, o eski günleri güzel yapan detayları o günlerde yakalayıp kullanabildiğin gibi, bugün de yakalamalı, yarın için ''Aah ah...'' diye anılacak günler yazmaya bakmalısın.

Dahası, sana 'ah' çektiren o şeyi değiştirmek için ne yaptığına dair sorulara cevapsız kalmamalısın.

Şikayet edip durmaktansa, elini taşın altına koymalısın.

Bu yazı bu yüzden var.

Basketbol da tıpkı hayat gibi; yaşamaya değerse yazmaya da değer. Eğer ortada kaliteli bir basketbol medyası kalmadığından şikayet edeceksek; önce bunu değiştirecek bir şeyler yapmamız gerek.

Değil mi?

Şunu da biliyorum; bu tek başıma olmayacak. O yüzden sen de gel. Bu yazıyı bu satıra kadar okuduysan zaten bendensin. 

Yalnız şunu unutma; basketbol, 'eğlence' kapsamına giren her şey gibi (sinema, tiyatro, müzik vs.) eğlenmek, eğlendirmek, keyif vermek için var.

Boğmayalım insanları teknik detaylarla, uzuuuuun analizlerle, 4 bin vuruş yazılarla. Diyorum ya; değişti bir şeyler, uyum sağlamak en iyisi.

Yepyeni bir sayfa... 'Varım' diyen yazsın, derlesin, çevirisini yapıp göndersin, ekip olalım, eğlencemize bakalım.

Beni takip edin, yolu biliyorum.

Sevgiler...

Ahmet Melik.