29 Kasım 2011 Salı

Zavallı bir adam


Muazzam bir çalışma olmuş, yapanın ellerine sağlık. Bunu yalnızca bir photoshop çalışması olarak değerlendirdiğimi de söylemek durumundayım. Jordan gibi bir liderin, Lebron gibi bir kibir abidesi antipati yumağıyla kıyası kesinlikle ahmakça. Henüz bir şampiyonluk yüzüğü bile yokken, lige geldiği günden beri kendi kendini '' King '' (Kral) ilan eden, kendine zorla kral dedirten zavallı bir adam.


Zavallı adam ... MJ'yle aynı karede olmak bile bir lütuf olmalı senin için.

28 Kasım 2011 Pazartesi

Futbol kan(ağl)ıyor


Bugün gazeteyi karıştırırken spor sayfasında yer alan, hacmi itibarıyle küçük, kanımca altında yatan gerçekler itibarıyle büyük bir habere rastladım.

Galler Milli Takım teknik direktörü, premier lig efsanelerinden Gary Speed'in intihar ettiği yazıyordu. Futbolla pek alakadar değilim lakin Gary Speed'i de tanımayacak kadar değil. 535 Maçla EPL tarihinin en çok maça çıkan oyuncularından biri bugün, 42 yaşında kendini asmak suretiyle hayata gözlerini yumdu, ne yazık ...

Onunla ve kariyeriyle ilgili konuşulacak, yad edilecek çok şey var. Ancak ben herkes gibi '' Neden? '' sorusuna takıldım.

Bu kadar muhteşem bir kariyere sahipken, henüz 42 yaşında Galler Milli Takımıyla son 5 maçta 4 galibiyet alan, umut vaadeden bir jenerasyon yetiştiren bir adam, neden canına kıyar ki ?

Speed'le ilgili farklı durumlar olabilir, burada çok önemli konumdaki birinden bahsediyoruz. Benim değineceğim konu için Gary Speed ismi biraz abartı, ancak bende bu ilhamı uyandıran bir numaralı isim olduğunu da söylemeliyim.


Gazetelerde yer alan haberlerde, sadece Speed'in değil, başta hakemler olmak üzere futbol camiasından önemli isimlerin birer birer intihara kalkıştıkları gerçeği var ortada. Dehşet verici, ve düşündürücü.

***

Bu konuya tam giriş yapmadan evvel hakemlikten bahsetmeliyim. Bilirsiniz, hakemlerin hakemlik dışında kendi meslekleri ve devam eden önemli kariyerleri vardır. Kimi doktor, kimi mühendis, kimi işadamı, hemen hemen hepsi hakemliği mecburiyetten değil , '' gönüllü '' olarak, kendi istekleriyle yaparlar. Yani ek iş, ek getiri gibi bir düşünceden ötede, bu işten keyif alma, bu göreve bir talep eğilimi gösterme durumları vardır.


Bu durum, profesyonel futbol liglerinin dışında, diğer alternatif branşlarda da aynıdır. Bir çok spor dalında hakemlik yapan insanlarla tanışma fırsatım olmuştur. Bir çoğu bu görevi aynı eğilimle, severek, isteyerek, zaman zaman önemli fedakarlıklarla (haftasonlarını feda etmek gibi) , ve en önemlisi mecburiyetten ötede keyif alarak yaparlar. Hentbol oynayan birinin hentbol hakemliği yapması, basketbolu çok seven birinin basketbol hakemi olarak parkeye dahil olması, 10 farklı su altı sporu branşının her birinde (sualtı hokeyi,su altı rugby'si,su topu gibi ...) gönüllü hakemlik gibi durumlarla karşılaşmış biri olarak böyle bir kanıya varmış durumdayım. Yanılıyor muyum bilemem, ancak bahsedeceğim intihar vakalı hakemlerin 1.lig ve 2.lig düzeyinde hakemlik yaptıkları düşünülürse, ilk etapta da belirttiğim gibi hakemlik dışında bir esas meslekleri olduğu gerçeği ortaya çıkar. Bu da hakemliği herhangi bir mecburiyetleri olmaksızın, gönüllü olarak yaptıkları anlamına gelir.


Bu yazdıklarımın kafanızda bir hakem karakteri çizdiğini ümit ediyorum. Bu karakterin, bir maçtan önce soyunma odasında bileklerini keserek intihara kalkıştığını düşünün. Planlı, düşünülmüş bir intihar için son derece yanlış bir zaman, yanlış bir mekan. Ani gelişen, şok ya da endişeye dayalı bir kriz durumu gibi sanki bu.

Futbolun endüstriyel hale, hatta bir ''business'a'' dönüştüğünü konuşuyoruz bugünlerde.Hayli de şikayetçiyiz bu durumdan. Ve Türkiye dahil Avrupa,Doğu Avrupa,Asya, Uzakdoğu, Rusya gibi bölgelerde alınan tüm tedbirlere rağmen devam eden şike, bahis mafyası gibi durumlar söz konusu. İnsanın aklına ister istemez şike-teşvik ikilisi geliyor.

Şike'nin ve maç manipülasyonunun, organize suç şeklinde mafya düzeyinde yapıldığı liglerde işin sadece şike, manipülasyon ya da teşvikten ibaret olmadığı düşünüldüğünde, hakem, oyuncu, antrenör gibi futbol adamlarının intiharları hususunda akıllara çeşitli soru işaretleri geliyor.

Evet, tehdit ve hatta şiddeti kastediyorum.

Şikenin rutin bir hal, futbolun sportif maksadından ziyade standart bir iş kolu haline geldiği karanlık liglerde maç manipülasyonü için yalnızca para ya da başka şeylerle (hediye, jest, kokain ya da seks partileri) iş bağlanmasının haricinde, ''işler iyiye gitmediğinde'' şiddet ve tehdit kullanıldığını biliyorum. Özellikle Uzakdoğu'da, İtalya'da ve balkanlarda (ve korkarım Almanya ve Hollanda'da) işler zaman zaman bu şekilde yürüyor.

Geçtiğimiz yaz Kore'de patlak veren bir intihar vakası ve ardına bırakılmış mektubu, bahsettiğim türde bir skandalı ortaya çıkarmıştı. Yanlış hatırlamıyorsam Milli Takımın kalecisi, aldığı tehditlerden ve başına sezon boyunca gelen aksiliklerden usanmış, sezon bittiğinde de önceki sezona ilişkin duyduğu vicdan azabı sebebiyle intihar etmiş ve arkasında sezon boyunca süregelen şike,manipülasyon,maç bağlama,teşvik ve şiddet olaylarını bir bir açıklayan bir mektup bırakmıştı. Bu mektupta yer alan ifadeler,şahıs ve olaylar incelenmiş, ülkede geniş kapsamlı bir ''temizlik'' yapılmıştı.

Şimdi devam eden sezonlar boyunca, bu bilgiler ışığında ''şüpheli'', hatta ''mimli'' ülkelerde hakem,futbolcu,kulüp yetkilisi gibi futbol adamlarının intihar vakalarının devam etmesi insanı kara kara düşündürüyor.

Bize futbol diye ne izletiyorlar, bu ihtişamlı görünen perdenin arkasında neler dönüyor diye sormadan edemiyor insan.

Korkarım futbol artık hiç olmadığı kadar kirli,ve hatta kanlı.

Umarım Speed'in intihar sebebi bu değildir. Huzur içinde yatsın.

26 Kasım 2011 Cumartesi

Kim gitsin ?


( Böyle bir yarışma vardı değil mi ya? Bak şimdi başlık seçerken kanım dondu hatırlayınca, o sunucu neydi öyle yahu ... Neyse, buyrun ... )


NBA Oyuncular birliğiyle NBA yönetimi arasında yapılan anlaşma, bilindiği üzere 10 yıllık. Yani bugün altına imza atılacak hususlar, on yıl boyunca geçerli olacak. 6.yılda tarafların opsiyonu var, oraya pek girmiyorum keza lokavt süresi boyunca tuttuğumuz nöbetler, okuduğumuz mevzuatlar, dinlediğimiz açıklamalar sayesinde çok şükür Amerika'da herhangi bir üniversiteden hukuk diploması alacak seviyeye geldik, pek yorulduk.

Yeni anlaşmada önemli bir madde var, NBA Takımlarının bir oyuncuyu, ücretini ödemeye devam etmek suretiyle serbest bırakması ve salary cap'te bu oyuncunun kapladığı yerin %75'ini boşaltması (%25'i kalıyor) gibi bir durum var. Bu da bir çok önemli oyuncunun kapı dışarı edilebileceği manasına geliyor.

Zaten apar topar başlatılacak olan hazırlık kampları, takas süreci, Avrupa'da kalanlar kalmayanlar muhabbetleri yüzünden ortalık hayli karışacak. Muhtemelen en karışık transfer dönemini izleyeceğiz bu sezon.

Durumu sizlere uzun uzun açmak, anladığım kadarıyla izah etmek isterdim ancak (cem yılmaz misali) burada hazır yapılmışı var ; Bu izaha imzasını atan Orkun Çolakoğlu'ya '' ellerine sağlık '' diyorum buradan bir kez daha. Takımların her birinin muhtemel senaryolarını ve kurbanlarını da değerlendirmiş ; mutlaka okuyun derim :

1.Kısım
2.Kısım

Bitti rüya


Sanırım şarkılarla devam edeceğiz. Normalde blog yazarken dahi, edebi kurallara uygun bir biçimde başlıklandırma yaparım. Yani yazının son paragrafından, yazının başlığını oluşturacak kilit sözcükleri seçerim. Ama bugün, daha ilk satırı yazmadan başlık kendini kafamda dönen şarkılardan seçiyor sanırım.


Bir Beşiktaş'lı NBAsever olarak karmaşık duygular içerisindeyim. Perşembe'nin gelişi çarşamba'dan bellidir derler, ama yine de bir ukte olacak içimizde. Açıkçası D-Will'in 50 sayılık performansını bekliyordum, hatta daha önceleri bekliyordum desem yeridir. Buralar onun gibi bir oyun kurucuya dar gelmeliydi, öyle de oldu. Merak ettiğim şeylerden biri, şayet Lokavt sürseydi ritmini bu derece yakalamış bir D-Will bizlere daha neler izletecekti? İkincisiyse Odom'un da katıldığı bir Beşiktaş Milangaz bize bu ligde daha ne 100+ sayılık zaferler izletecekti ? Bir de Deron Williams'ın Derek Fisher'dan ''bitiriyoruz abi'' mesajını alıp finali 50 sayıyla yapması gibi bir senaryo dönüyor kafamda.

Neyse, lokavt'ın bitimiyle uyanmış bulunuyoruz bu külkedisi masalından. Maalesef saat 12'yi çok zamansız vurdu. Hoş, ben ligin Ocak'ta başlayacağını düşünüyordum, 25 Aralık olarak belirlendi hava atışı için tarih. Hepimiz '' Onu çıplak gözle Beşiktaş formasıyla son bir kez izlemenin '' hayalini kuruyoruz ancak NBA'in başlamasının kesinleşmesinin ardından ben sanmıyorum ki hiç bir NBA oyuncusu böyle bir riske girip maça çıksın. Zaten NBA'e dönecek olan oyuncuların 10-12 gün içerisinde hazırlık kamplarına katılmak üzere Amerika'ya dönmeleri bekleniyor.


Bireysel olarak düşünüldüğünde, D-Will tek kelimeyle Muhteşem'di. Onu çıplak gözle izlemek unutulmaz bir deneyim, Beşiktaş'lılar D-Will'li günleri hiç unutmayacak.

Ancak madalyonun öteki yüzü çok acı. Biz külkedisi masalının büyüsüyle sarhoş olmuşken, malesef '' mantık '' bazlı düşünüldüğünde işler pek de iç açıcı değil.


Bir bilinmeze, vadesini bilemediğimiz bir rüyaya 5 milyon dolar gibi bir para bağladık Beşiktaş Milangaz olarak. Biri çıkıp dese ki '' Biz parayı bol bulduk, D-Will'i sırf izlemek için bastırdık parayı getirttik '' dese eyvallah. Ancak onunla ve onun etrafına kurulmuş bir kadroyla başarı planları yaptıysak, yani belimizi başımızı ona bağladıysak işimiz yaş.


Zaten Avrupa'da zirveye oynayan Barcelona, CSKA Moskova, Panathinaikos gibi devlerin Lokavt süresince NBA'den oyuncu transferi gerçekleştirmemelerinin de yegane sebebi bu değil miydi? Yani misal Barcelona bilmiyor mu parayı bastırıp D-Will'i getirmeyi?


Bu her iki tarafın da işine gelmezdi. Çok üzgünüm ama bu gibi bir transfer yalnızca Beşiktaş Milangaz gibi sığ düşünen, gerçekçilikten uzak şov peşindeki bonkör bir takımın yapabileceği bir transferdi. Her iki taraf da derken, D-Will'in de işine gelmezdi Euroleague seviyesinde iddialı bir takımda top koşturmak. Nihayetinde lokavt'un öyle ya da böyle bir şekilde bir zaman biteceği aşikar, Beşiktaş'a gelip sığ bir sistemde bir numaralı adam olarak 50 sayılık performanslar göstermek varken, neden Avrupa'nın ve Euroleague'in sertliğine ve sistemine dahil olsun ki? Böyle bir risk, rasyonel düşünen bir oyuncunun alabileceği türden bir risk değil.


Malesef düşündürücü bir hatırlatmayı da yapmak durumundayım ; yaz boyunca günde 3 idman yaptırdığımız Cüneyt Erden hala genç takımla idmanlara çıkıyor ( ki ligin eski toprak demirbaş oyun kurucularından biridir, Daçka günleri dün gibi aklımda ) ve bayan basketbol takımının maaş ödemelerinde zaman zaman hala problemler yaşanıyor.


D-Will'i izlemek harikaydı, bu su götürmez bir gerçek. Şayet takımımız, sırf taraftarına jest olsun diye böyle bir şey yaptıysa şükran arz ediyorum bir Beşiktaş'lı olarak. Lakin diğer türlü düşündüysek, malesef yanlış adımlara bir yenisini daha ekledik demektir.


Bu bağlamda bu sezon fırtınalar gibi esen Galatasaray'ı tebrik etmemek elde değil.


Her neyse, hoşçakal D-Will. Özleyeceğiz seni, ve daha da önemlisi hiç unutmayacağız.


***


Beşiktaş Milangaz için D-Will ve Semih'in gidişleri büyük felaket olarak nitelendiriliyor. Doğru, D-Will'in yerini kimseyle ve hiç bir şeyle dolduramazsınız. Ancak bu dünyanın sonu değil, takımı sürükleyecek bir oyun kurucu ve pivotla şimdiki kadar olmasa da önemli bir seviyede tutabilir takımı coach Ataman.

Yeniden başlasın


Güne bu şarkıyla uyandım,uyandık.

Aylardır özlemini çektiğimiz NBA, New York saatiyle gece yarısı 02.00'de sona eren 16 saatlik son görüşmenin ardından varılan mutabakatla yeniden başlama kararı aldı. Karara göre 25 Aralık'ta, yani Christimas günü NBA 66 maçlık bir sezon için yeniden başlayacak.

Bu vesileyle yeniden blog yazmaya başlamış olmak da ayrı bir sevinç kaynağı oldu benim için.

Detayları aktarmaya devam edeceğim. Artık hepimiz için birer '' Newsfeed '' olmuş twitter'daki iletilerimi de sağ taraftaki '' tweet'lerim '' kısmından takip edebilirsiniz.