30 Kasım 2015 Pazartesi

Basketbolun bıraktığı ikinci adam: Kobe Bryant



30 Kasım 2002.


Indiana Pacers, 6 maçtır kaybeden Washington Wizards'a karşı 10 sayı geriye düşmüş, Reggie Miller 25 sayısının 17'sini üçüncü çeyreğe sığdırıp Wizards'a üst üste 6. yenilgisini tattırmayı başarmıştı. Aynı gece Matt Harpring, 18'de 13 şut isabetiyle Kevin Garnett'in Timberwolves'una 33 sayı gönderdi.

LeBron James, Dwyane Wade, Chris Bosh ve Carmelo Anthony'nin 2003 NBA Draftı için gün saydığı günlerdi.

O gün kimse Miller'dan söz etmedi. Harpring'ten, James'ten, Melo'dan ya da D-Wade'den.

Hiçbirinden...

Galiba bu kez gerçekten gidiyordu.

Washington Wizards'ın 23 numarası, kariyerinde üçüncü kez basketbola veda ediyordu ve bu kez ciddiydi.

''Bu yılı tamamlamak ve tadını çıkarmak istiyorum'' dedi maçtan sonra: ''Şu noktadan sonra sadece tadını çıkaracağım.''

Gidiyordu.

40'ına basan vücudu, 'vakit geldi' diyordu. Dinlemek zorundaydı.

Ona kalsa hiç gitmezdi; hatta bu açıklamadan 5 ay sonra tüm gazetelere manşet olacak veda mektubuna 'Sevgili Basketbol' diye başlayacak, 'NBA'deki günlerim bitti, ama ilişkimiz hiçbir zaman bitmeyecek' diye nokta koyacaktı.

Michael Jeffrey Jordan; NBA şöyle dursun, basketbolda, hatta genel olarak spor dünyasında kendi açtığı devri kapatıyor, yerini yeni bayrak taşıyıcılara bırakıyordu.

Allen Iverson daha 1 yıl önce 2001'in Sixers kadrosu gibi bir şeyle tüm NBA'e meydan okuyup finale yürümüştü. Tracy McGrady, gelmiş geçmiş en büyük skorerlerden biri olduğunu sayı krallığıyla taçlandırmak üzereydi. Hidayet Türkoğlu, Sacramento Kings'te Vlade, Peja, Doug ve C-Webb ile göğsümüzü kabartsa da Los Angeles Lakers'ın three-peat'ine maruz kalıyor, Jason Kidd - Kenyon Martin ikilisi jenerikleri süslüyor, San Antonio Spurs 5 yılda gelecek 3 şampiyonluğun tohumlarını filizlendiriyordu.

Ha bir de; internete 256k modemle bağlanmak inanılmaz bir şeydi. Modemin çıkardığı o saçma sapan sesteki keyfi Napster'dan indirilen şarkılar bile vermiyordu bazen. Biraz zaman alıyordu şu 'Yeni Michael Jordan olacak' denen çocuğun 'Irish' yazılı yeşil formayla yaptıklarını gösteren videoları indirmek.

Herkes, Majesteleri'nin vedasının tesellisini aynı soruda arıyordu: 23'ten sonra kaç gelir?

...



30 Kasım 2015.

Los Angeles Lakers, Staples Center'da Indiana Pacers'ı ağırlamak üzereydi. Black Mamba oynadığı son 5 maçta 69 şut kullanmış, 50 tanesini kaçırmıştı. Üstelik bunların hatrı sayılır bir kısmı, NBA'in 'airball' dediği, Shaq'in 'ayıp olmasın diye' Shaqtin a Fool'a koymaktan son anda vazgeçeceği türde şutlardı.

Ruhu, aklı, vicdanı, karakteri, soyut olan her şeyi 'at, başarabilirsin' diyordu. 15'te 0'la başlayıp üst üste soktuğu şutlarla maç kazandıran, 3 çeyreğe 62 sayı sığdırıp skor tabelasına Kobe 62 - Mavericks: 61 yazdıran, Raptors'a 81 sayı atan, Seattle Supersonics'e 12 üçlük atan, 5 kez şampiyon olan, 2 kez sayı kralı, 1 kez MVP, 17 kez All-Star olan biri...

NBA tarihinin en skorer 3'üncü oyuncusu diyorum...

Siz olsanız, atmaz mıydınız?



Kobe'yi durdurabilecek tek şey vardı. Her zaman kazanan, kazandıran o Black Mamba asaleti, bu kez bu şeye teslim olmak zorundaydı.

20 yıl; tek forma, dile kolay.

Bryant, Jordan'a danışmış, ''Bu sezonun tadını çıkar'' cevabıyla kesinleştirdiği kararı Cumartesi gecesi Koç Byron Scott'a bildirmişti.

Tam 13 yıl sonra, yine iç saha maçında, Pacers'a karşı...

Miller'ın 25 attığı maçtan sonra konuşan Jordan'dan farklı olarak, 'Benim Michae Jordan'ım Kobe Bryant'tı' diyen Paul George'un 39 attığı maçın öncesinde biliniyordu Bryant'ın basketbola veda etme kararı aldığı...

Detayları maçtan sonra ifade edecek, basketbola ayrı, taraftarlara ayrı birer mektup yazacaktı.

Bu gece George 39 sayı attı, Philadelphia 76ers NBA tarihinin en kötü başlangıcı rekorunu 18'de 0 çekerek kırdı, Andre Drummond 20 sayı, 18 ribaundla bir kez daha parmak ısırttı, okyanusun diğer tarafında Luka Doncic diye 16 yaşında bir çocuk inanılmaz bir smaç yapıp Dragan Bender'i kıskandırdı, havalar bir anda soğudu, ve bir sürü şey...

Hiçbirinden bahsetmedik, edemedik.

Kobe, gidiyordu.

Sahaya onun kadar ruhunu koyabilmiş kaç kişi var ki? Kobe şut atarken hissettiğiniz şey, Picasso'nun tabloya vurduğu her bir fırça darbesindeki, Beethoven'ın bastığı her bir notadaki, Shakespeare'in her bir satırındaki duygudan ne kadar farklı?

Adam gidiyor... Amansız bir hastalığa tutulmuş; 'en fazla 3 ay daha yaşar' diye teşhis konulmuş bir ihtiyarın, 50 yıllık hayat arkadaşına veda ettiği gibi bir edayla; en büyük aşkıyla vedalaşıp helalleşiyor.

Kobe Bryant gidiyor.



Sanatına aşık bir sanatçı; aşkına başka nasıl hitap edebilirdi ki?

***

''Sevgili basketbol,
 

Babamın çoraplarını top haline getirip Great Western Forum'da maç kazandıran hayali şutlar
atmaya başladığımdan beri bir şeyin gerçek olduğunu biliyordum: Sana aşık oldum.
 

Bu öyle derin bir aşk ki, aklım ve bedenimden, ruhum ve duygularıma kadar bütün her şeyimi sana verdim.

Altı yaşında bir çocukken sana delicesine aşık oldum. Tünelin sonunu hiç görmedim, sadece kendimi bir tünelden parkeye çıkarken gördüm, ve koştum.

Her salonda potadan potaya koştum. Ortadaki her top için koştum. Sadece senin için... Sen benden mücadele etmemi istedin, ben sana yüreğimi verdim. Çünkü bana çok daha fazlasıyla geldin. 

Acılarımla, terimle oynadım. Beni zorladığın için değil, 'sen' beni çağırdığın için. Her şeyin 'senin için' yaptım. Çünkü sen böylesindir, bana yaptığın gibi; insanlara yaşadığını hissettirirsin.

Altı yaşında bir çocuğa Lakers hayalini verdin. Seni bu yüzden her zaman seveceğim. Ancak seni takıntılı bir şekilde daha fazla sevemem. Artık sana verebileceğim elimde kalan tek şey bu sezon. Kalbim bu yaraları kaldırabilir, aklım bu eziyeti çekebilir, ama bedenim elveda deme zamanının geldiğini biliyor.

Sorun yok; seni azad etmeye hazırım. Bunu şimdi bilmeni istiyorum ki kalan her anımızın tadını çıkaralım. İyisiyle, kötüsüyle, birbirimize her şeyimizi verdik.

İkimiz de biliyoruz ki bundan sonra ne yaparsam yapayım, ben hep o çocuk olacağım. Elinde çoraplardan bir top, sürenin bitimine 5 saniye kala köşedeki çöp kutusuna...

5... 4... 3... 2... 1...

Seni her zaman seveceğim, 
Kobe.''

***



Bir de taraftarlar var tabi...

Bryant, onlara veda etmeyi de unutmadı:

***

Bazılarınız beni benimsedi, bazılarınız benimsemedi.

Ancak hepiniz, bugün karşısınızda duran bu adam olmamda bana yardımcı oldunuz.

Öfkemi iyi yönde kullanmam için bana özgüven verdiniz.

Şüpheleriniz, bana hatalı olduğunuzu kanıtlamam için kararlılık verdi.

Güce kavuşma sürecimdeki korkularıma şahitlik ettiniz.

Beni reddedişiniz bana cesareti öğretti.

Beni bir kahraman gibi de görseniz, bir hain gibi de görseniz,

Bilin ki sahaya tüm duygularımı boşalttım, tutkumun her zerresini...

Ve bir Laker oluşumun tüm benliğini...

Benim için yaptıklarınız, benim sizin için yaptıklarımdan çok daha büyüktü.

Sarı-Morlu formayı giymenin her dakikasının farkında oldum.

Bu formayı bugün ve bu sezonun kalanında taşıyacak olmanın onurunu yaşıyorum.

Sizlere, bu şehre ve bu takıma duyduğum sevgi hiçbir zaman solmayacak.

Bu inanılmaz yolculuk için teşekkürler.

Kobe Bryant

***



Sevin ya da sevmeyin.

NBA şöyle dursun; spor dünyasına, ya da herhangi bir sektöre, işiyle bu kadar kafayı bozmuş, kendini bu denli layıkıyla sanatına adamış, kazanma hırsıyla yanıp tutuşan, adeta hastalıklı bir lisan-ı halle, takıntılı denebilecek bir tutkuyla basketbola vurulmuş biri daha yok.

LeBron James var, Stephen Curry var, Kevin Durant var, Anthony Davis, James Harden, DeMarcus Cousins, Kawhi Leonard, Paul George, Carmelo Anthony, Chris Paul, Dirk Nowitzki, Tim Duncan...

Ve daha nicesi...

Ama bir Kobe Bryant daha yok. Bir Black Mamba daha yok.

66 maç; tadını çıkarın.

Unutmadan: Kobe'nin ilk maçı, memleketi Philadelphia'da.

Sezon 0-18 ile başlamış bir takımın, Play-Off yapamayacak bir diğer takımla oynayacağı maçın biletleri 300 dolardan başlar mı?

Sahada Kobe Bryant varsa evet.

BONUS: 'Bu yazının üzerine süper gider' video:






Ahmet Melik SUBAŞI
@ahmetmsubasi
ahmetmeliksubasi@gmail.com





23 Kasım 2015 Pazartesi

NBA sosyal medya devrimiyle büyüyor





Bu sefer sezon başındaki basketbol daha çok ilgimi çekiyor ve bu tuhaf bir duygu.

Bakın; NBA'in tadını çıkarırım, doğru. Ancak ben de işler ciddileşene kadar, yani sezonu son evrelerine kadar olayı çok da ciddiyetle takip etmeyen kısımdanım. 82 maç, uzun bir yolculuk. Yapacak işlerim var. Cuma günü annemin doğum günü mesela. Ona hala bir hediye almadım. Afedersin anneciğim. Kristaps Porzingis forması alsam sever misin?

Neyse, şunu söyleyeyim ki ben 5 ayda bizim jenerasyonun en büyük hatası konumundaki Joe Namath'ten farklı bir grafik çizmeyi başarabilen 2.21'lik Letonyalı Porzingis'in büyüsüne tutulmuş herhangi bir New York sakini değilim. Ayrıca Şampiyon Golden State'in MVP'si Stephen Curry'nin sahada bir adeta yağ gibi aktığı hayret verici özet görüntülerine de takılmış durumdayım. Bir de Karl-Anthony Towns'lı, Andrew Wiggins'li Minnesota Timberwolves var. Ayrıca LeBron James, LeBron James'lik yapmaya devam diyor. Russell Westbrook bildiğiniz gibi. Ha bir de San Antonio Spurs.

San Antonio Spurs işte. Her zamankinden...

Fark şurada: Ben tüm bunları bir televizyonun karşısında değil, telefonumdan, sosyal medyadan, özellikle şu Twitter denen mavi kuştan takip ediyorum.

Ve yalnızca ben değil; birçoğumuz böyle artık.

NBA'in patronu Adam Silver ''Bizler de...'' diyor bunun için. 5. Caddedeki NBA ofisinin toplantı odasında konuşuyor. Şık bir takım elbise giymiş; lacivert kravatında NBA logosu var. Telefonunu kibarca masaya koymuş.

Silver'la konuşmak istedim çünkü NBA çok bilinçli bir kararla basketbolun sosyal medyada -maç özetlerinin ve önemli anların amatör çekimleri dahil- özgürce dolaşmasının yolunu açtı. Yani, bedava ya. Yanlış anlaşılmasın; elbette Staples Center'da saha kenarına oturup tüm maçı Periscope'tan yayınlamaya kalkan ahmaklardan olun demiyorum. (Çevirmenin notu: Türkiye'de de var bu Burhan Altıntop turnusollerinden) Pilot, uçuş anında telefonlarınızı, en azından kameralarını kapalı tutmanızı istiyor. Ancak yine de parti devam etsin demekten de geri durmuyor.

Her basketbol gecesinde Twitter'da birçok gürültülü video görebilir, maçlara dair birçok istatistiğe, eleştiriye ve mizaha kolaylıkla erişebilirsiniz. (Silver bile takip ediyor, gizli hesabı var. Yalnızca tweet atacağı zaman  resmi hesabı kullanıyor.) Tarihe şöyle geçiyoruz: Basketbol Twitter'ı, Steph'in neler yaptığını ve yapıyor olduğunu görmenizi ve bilmenizi istiyor.

Söylemek istedikleri şey şu: telefonunuzu evdeki TV'ye nişan alarak çektiğiniz o kendin çek kendin paylaş videoları, ligdeki aksiyonu takip etmeyi muhteşem bir şekilde kolaylaştırdı. Önemli olaylar, ilginçlikler, şakalar, kötü saha kenarı tayfaları, her şey... Bu yetmiyorsa League Pass var. Maçı satın alıp seyrediyorsun.

''Atıyorum birileri Karl-Anthony Towns ve Andrew Wiggins'ten söz edip duruyorsa, açıp bakarsınız 'ne oluyor' diye. San Antonio'yla oynayacaklar. Tek tıkınıza bakar, $6.99'a sizin.''

Bu, süper NBA hayranları veya telefonları için çok da önemli değil. Onlar zaten her şekilde NBA'e erişip seyrediyorlar. Patron, bu teknolojilerin NBA'in erişim haritasını yeniden çizdiğine inanıyor. İlgi ve güç nerede, daha da önemlisi nerelere erişilebilir... Silver ayrıca 2011'de yapılan ve pahalı kadrolu takımlara dramatik bir lüks vergisi yükleyen revize anlaşma dahil birçok faktörün bu gelişime katkıda bulunduğunu iddia ediyor.

Ancak ekliyor: ''Sosyal medya en büyük faktör olabilir.  Internet tüm endüstrileri söküp attığı gibi spor endüstrisini de yıprattı.''


Bana sorarsanız bu şey, NBA'i bizlere daha da yakınlaştırdı. Ben küçükken basketbol coğrafyasının toprakları bana yabancıydı. Basketbolu okuyabiliyordum, arada bir seyrek olarak da olsa önemli anları izleyebiliyordum, ancak bazı NBA yıldızları erişilmesi güç kutsal şeyler gibi geliyordu. Mesela San Antonio'daki George Gervin. Onun için Silver bile ''Onu hiç görmediniz'' diyebiliyor.

Şimdilerde ise gezegendeki herkes, her şeyi gerçek zamanlı olarak anında görebiliyor. Nerede oynadığınızın önemi artık daha az. Pazarların 'büyük' veya 'küçük' olması söylemi artık ihtiyarlamış görünüyor.

Oyuncular da bu değişimin farkında. Bir yıl önce LeBron James (Twitter'da 25.2 milyon, Instagram'da 15.4 milyon takipçi)  Cleveland'a dönerken tereddüt dahi etmedi. Muhtemelen şu an dünyanın en aktif oyuncusudur. (Porzingis'ten sonra tabi)

Geçen yaz herkesin peşinde pervane olduğu LaMarcus Aldridge, San Antonio Spurs'e katılmak için Los Angeles Lakers'ı reddetti. Muhtemelen Lakers dahil herkes ve her şey, bunun doğru seçim olduğunu biliyordu. Greg Monroe, Milwaukee'ye gitmek için New York'u reddetti. (Porzingis'le yan yana oynama fırsatını reddettiği için hayatı boyunca pişmanlık duyacak)

Silver, OKC'de oynayan Kevin Durant'e de (Twitter'da 12.3 milyon, Instagram'da 5.9 milyon takipçi) değiniyor: ''Kevin Durant lig tarihinin en büyük sponsorluk anlaşmalarından birine (Nike, 20 yıl için 350 milyon dolar gibi bir şey.. Unutmadan: Dünyada her 15 dakikada bir, bir çocuk açlıktan ölüyor. Yetiş ya Durant, yetiş ya LeBron..) imza attı. Ve kimse, Kevin Durant'in başka bir şehirde oynaması durumunda bu marka için daha değerli olabileceğine dair hiçbir iddiada bulunmadı.''

Elbette NBA'in, bu markaya milyarlarca dolar ücret ödeyen yayıncı ortakları var, ve Silver sosyal medya desteğinin canlı izleme deneyiminin önüne geçmesini istemiyor: ''Maçlar ana yemek, özetler de atıştırmalık. Bizler taraftarlarımıza ana yemekten önce atıştırmalıklar ikram ediyoruz. Atıştırmalıklar biraz daha ham tabi; ancak arkalarında muazzam ana yemekler var.''

''Hiçbir şey canlı yayının önüne geçemez'' diye devam ediyor Silver. Porzingis'in Charlotte karşısında maç kazandıran üçlüğünü hatırlatarak ''Onu canlı izlemek isterdim ama kaçırdım. Pozisyonu telefonumda gördüğümde verdiğim tepki 'keşke canlısını izleyebilseydim' oldu. İnanılmazdı'' diye de ekliyor. (Muhtemelen NBA tarihinin en önemli anıydı o üçlük, yürü be Porzingis)

Sosyal medya devriminin önemini her spor dalı kavramalı. Ancak şurası çok açık ki basketbol bu önemi çoktan kavramış durumda. Aynı şekilde Cumartesi gecesi eğlenceleri Youtube devrimine hitap ediyor. Stephen Curry, o GIF'ler için yaratılmış sanki.

İşte NBA de bu devrimleri kanıksalamyı seçti. Silver ''Bu bizim ellerimizin ötesinde bir şey. Ancak aynı zamanda bunu kendi lehimizde kolaylaştırabiliriz'' diyerek bitiriyor.

Bence de, güzel fikir.

Şimdi gidip şu Porzingis formasını almam lazım.

Yazar: Jason Gay
Çeviri: Ahmet Melik SUBAŞI
Makalenin orijinali: http://www.wsj.com/articles/the-nba-climbs-the-social-ladder-1447976815

18 Kasım 2015 Çarşamba

NBA'i özleyenlerin ligi: Şampiyonlar Ligi!



Kemerlerinizi bağlayın; 'Şampiyonlar Ligi'nin NBA versiyonu geliyor. Ama bu, bizim bildiğimiz ŞL'den biraz farklı.

USA Today'dan Sam Amick; tüm ABD'den 16 takımın katılacağı, eski NBA oyuncularının forma terleteceği yeni bir ligin sinyallerini veren bir habere imza attı. 'Şampiyonlar Ligi', doğrudan NBA'e bağlı bir organizasyon olmamakla birlikte bazı takımların NBA takımlarının da bulunduğu şehirlerde konumlandırılacak olması itibarıyla NBA efsunu sunuyor olacak. CEO Carl George'a (bir an için aklınız George Karl'a gitti, itiraf edin. İlk etapta ben de 'DeMarcus Cousins sonunda başardı galiba diye düşünmedim değil) göre ligin NBA ile aşık atmak gibi bir amacı yok, sadece ölü sezona biraz rekabet sosu katmak istiyorlar.

Amick'in iddiasına göre 'New York takımına yazın beni' diyen birkaç isim belli. Hepsi tanıdık isimler: Al Harrington, Rasheed Wallace ve Maurice Ager. Şu ana dek ligde oynamaya hazır 60 oyuncu olduğu iddia ediliyor ve her takımın kadrosunda en az iki All-Star olmuş oyuncu planlanıyor. CEO George, konuyla ilgili ''Bu bizlere olduğu kadar kariyerlerinin sonuna gelen oyuncular için de bir sürpriz niteliği taşıyacak'' diyor: ''Önemli bir mesafe kat ettik ve bu bize heyecan veriyor. Gelişimimizi sürdürüyoruz.''

Plan basit; NBA'in geliştirme ligi D-League'e alternatif olarak dha heyecan verici bir Şampiyonlar Ligi kurmak. NBA'de kontratı bulunmayan D-League oyuncuları maksimum 25 bin dolar kazanıyor. Georga'a göre Şampiyonlar Ligi'nde forma giyecek oyuncular 200 bin dolar civarı kazanacak.

Bu rakam hala NBA'in 'minimum' dediği rakamın çok altında. Ancak yine de kariyeri iç karartıcı bir biçimde sona ermiş NBA oyuncuları için hiç de fena sayılmaz. Zira bugün bu tip oyuncular D-League'i, ya da okyanus ötesi ligleri seçip başta dil ve sözleşme koşulları olmak üzere birçok dezavantaja rağmen şanslarını orada deneyebiliyorlar.

Eski bir NBA oyuncusu olan Keyon Dooling'e göre Şampiyonlar Ligi, bu açıdan önemli bir avantaj. Zira bu ligde forma terletmesi muhtemel oyuncular için eve yakın kalmak ve NBA'i andıran bir çevrede yer almak, okyanusun diğer tarafına geçmekten çok daha makul. Dooling, konuyla ilgili ''Bu aslında çok da parayla ilgili bir şey değil. Bu oyuncuların bir çoğu size muhtemelen soyunma odası atmosferini çok özlediklerini söyleyeceklerdir. Oradaki arkadaşlığı, gittikleri farklı şehirlerdeki restoranları, taraftarın uğultusunu... Bunlar yüzlerce milyon doların dahi dolduramayacağı boşluklar'' diyor.

Bu projeye destek olan üst düzey markalar dahi var. Mesela moda ikonu Tommy Hilfiger gibi... George, her şeyin planlandığı gibi gitmesi durumunda gelecek yaz 30 maçlık bir fikstürle sezonu açmayı planlıyor. Ligin ilk şampiyonunu eleme usulü bir sistem tayin edecek.

Profesyonel spor liglerinde her yeni girişimde olduğu gibi elbette bunda da bir kuşku durumu var. Son yıllarda sayısız girişim, tepe dörtlüyle rekabet etmeye kalkıp duvara tosladı. Bunlar arasında akla ilk geleninin XFL olduğunu söylememe gerek yok sanırım. Bu yüzden George, hedefleri küçük ve yatırımcı açısından makul tutmaya çalışıyor. Amaç ise belli; NBA'de kepenkler kapalıyken, yaz döneminde basketbolu özleyen herkes için alternetif bir Şampiyonlar Ligi yaratmak.