12 Aralık 2017 Salı

NBA Fast Break ÖZEL: Furkan Korkmaz!



🏀 Tamamen ev yapımı ve organik NBA şovu Fast Break'in özel bölümünde, NBA'de Philadelphia 76ers forması giyen milli yıldızımız Furkan Korkmaz'a NBA'deki yeni yaşantısı hakkında merak edilen her şeyi sordum.

İyi seyirler!


🎙️ Podcast: https://goo.gl/ivZGhR ➡️ www.Twitter.com/ahmetmsubasi

11 Aralık 2017 Pazartesi

NBA Fast Break #12



🏀 Doğu ve Batı Konferans'ında son durum ne, MVP Sıralaması ve Koç performansları ne alemde? 🏀 Son takas dedikoduları, kimler topun ağzında? 🏀 597 maçta 2 bin üçlük barajını aşan Stephen Curry, gelmiş geçmiş en iyi şutör mü? 🏀 Cavaliers'ı 12 seri galibiyete taşıyarak MVP Yarışı'nda James Harden'la birlikte zirveye yürüyen LeBron James, sezon sonunda nereye gidecek? 🏀 Tüm diğer gelişmeler ve SINIRSIZ NBA MUHABBETİ! 🔥 Hepsi NBA Fast Break'in 12. bölümünde. 🎙️ Programı podcast olarak indirmek ve dinlemek için: https://goo.gl/YXocqp

28 Kasım 2017 Salı

NBA'de sadakat var mı? Kevin Durant, çarpıcı röportajla yanıtlıyor: Yok!



Kevin Durant, geçen yıl Golden State Warriors'a katılarak kariyer künyesine bir şampiyonluk çentiği attı. 
Kimine göre sinsi bir yılandı. 
Omurgasız dediler.
Korkağın, ödleğin teki...
Süt çocuğu.

Bunlar sosyal medyayı ve televizyonları süsleyen tartışmalarda dönüp duran sözlerdi. Ve tabi devamında buna bir iki şey daha eklendi: NBA şampiyonu, Finaller MVP'si...

Bunların her birini sindirmek Durant'in bu şampiyonlukları (evet, hepsini) kazanmak için yaptığı tercihe giden yolun, şampiyonluklardan daha değerli olduğunu keşfetmesini sağladı.
''Kazandığımızda içimde bugüne dek boşluk olduğunu zannettiğim bir şeyin dolacağını düşünmüştüm'' diyor Durant, Bleacher Report'a verdiği röportajda. ''Ve artık anlıyorum, evet bunu başarmak harika ama ancak yolculuk, varılan istikametten daha iyiymiş. *(1) Bu noktaya gelene dek çokça şey yaşadım ve tüm bunlar bana bir şampiyonluktan daha fazlasını ifade ediyor. Kazandığımız an, benim bu birikimi açığa vurduğum andı. Böyle hissetmenin ne kadar harika olduğunu kendime itiraf etmek istemiştim. Beni bu noktaya, bugüne dek yaptığım her şey getirdi.''

Durant'in bu sözleri oldukça barışçıl. Yaz boyunca kendisine musallat olan ve halen devam eden, OKC'yi neden ve nasıl terk ettiğine dair ortaya çıkmış bunca hikayeye rağmen.

KD'den ilk ses, Twitter'da oluşturduğu bir sahte hesapla kendisine yöneltilen eleştirilerden birine cevap vermek isterken yanlışlıkla gerçek hesabını kullanması ve haliyle yakalanmasıyla ortaya çıktı. Durant, kendisini eleştiren o tweet'e cevaben ''KD Thunder organizasyonunu sevmiyordu. Orada bir şampiyonluk kazanabileceğini düşünmüyordu ve Coach Billy Donovan için oynamaktan hoşlanmıyordu'' yanıtını vermişti. Olayın açığa çıkmasıyla birlikte gelen eleştirilerin hiçbirini de reddetmemiş, bu hareketini yalnızca 'çocukça' ve 'aptalca' olarak değerlendirmişti. Bir de San Francisco Magazine'de çıkan, Jon Steinberg imzalı bir çalışmada söyledikleriyle Warriors'a gelmesinin ardından ortaya çıkan nefret dolu bu söylemlerin kendisinde bu tercihini sorgulatan bir takım gelgitler yaşattığını açığa vurmuştu.

''Halen öğreniyorum. Bu işin en güzel tarafı da bu'' diyor KD, ''Tam da 'oh be, nihayet işleri yoluna koydum' dediğim noktada Twitter mevzusu çıktı. Bunun gibi eleştirilerin yüzde doksan yedisini falan pas geçiyorum. Yalnızca birine yanıt verdim ve bu da patlayıverdi. Bu yüzden de dışarıdan bunu sürekli yapıyormuşum gibi bir görüntü oluştu. Gelişme ve muhakeme göstermem gereken yerlerden biri de bu. Çünkü hayat bu tip zırvalara fazla takılmadığım zamanlarda çok daha akıcı ve güzel olabiliyor.'' diye de devam ediyor. Başını sallarken dudaklarında oluşan dikkatsiz tebessümdeki pişmanlık gözlerden kaçmıyor: ''Bu da hayatın bir parçası dostum.''

Warriors'la geçen ikinci sezonunun ilk ayını geride bıraktığı şu günlerde Durant, yaklaşımını küçük düşürücü tweet'lerden geride bıraktığı uzun yıllara doğru çevirmiş durumda. Eski takım arkadaşı Russell Westbrook'la halen barışmış değil. Ve tabi forma numarası olan 35'i hem Thunder'da, hem de kulübün G-League'deki *(2) takımı Blue'de forma giyen PJ Dozier'a veren Genel Menajer Sam Presti'yle de... Ancak yine de bunun getirdiği hislerden arınmış durumda ve OKC'nin diğer tarafındaki herkesi aynısını yapmaya ikna etmiş durumda. Eninde sonunda...


''Bu insanlar benim için bugün çok şey ifade ediyor'' diyor Durant: ''Bana ne kadar kızgın olurlarsa olsunlar, ne söylerlerse söylesinler. Sam Presti, Troy Weaver, Russell Westbrook veya Nick Collison, ya da Wilson Taylor, Clay Bennett veya ailesi... Hepsini tüm kalbimle seviyorum. Konuşmuyoruz ancak eninde sonunda konuşacağız.''

''İlk başta bu bakış açısına sahip değildim. OKC'ye ilk geri dönüşümde 'Hepsinin canı cehenneme' der gibiydim. Numaramı bir başkasını verdiklerinde böyle karşılamadım, 'Hepsine lanet olsun' dedim. Orada en iyi arkadaşım çalışıyor ve ona 'Hepinizin canı cehenneme, bu iş çok boktan' dedim 3 (*). Sonrasında bu kafadan çıkıp kendime 'O kadar da ciddiye alma, neyse nedir' dedim. Bu artık benim numaram değil ve bu saatten sonra o numarayla ne yapmak isterlerse yapabilirler. Lakin, bu numarayı her iki ligde de oynayan bir oyuncuya verecekseniz de oturup 'Yok ya, bu numarayla çok iyi anılarımız var' demeniz gerekir. Her neyse, bence o forma bir gün o salona asılmış olacak, her şey yolunda. Hoşlarına gitmeyen bir şey yaptım, onlar da benim hoşlanmayacağım bir şey yaptılar. Olur öyle aksilikler. Biliyorum ki bugün ben ölüm döşeğinde olsam Sam Presti ve Russell Westbrook gelip başımda beklerler. Ben bu işe öteki türlü bakmaktansa böyle bakmayı tercih ediyorum.''

Durant, önceki takımı ve evi hakkında derinlemesine konuşmanın kendisini daha zorda bırakabilecek durumlara gebe olduğunun farkında. Ancak Warriors'a katılma konusunda cesaretinin daha fazla kırılmasındansa bu konuda sessizliğe gömülmekten vazgeçmeyi seçiyor.

''Ben bir bireyim'' diyor Durantula: ''Benim de gerçekçi hislerim var ve bizi izleyen ya da ligi takip eden bu insanların önünde bu şekilde hedef gösterilmekten korkmuyorum. Hakkımda söylediğiniz bu şeyler çok ezikçe, çünkü daha birkaç ay öncesine kadar hepiniz için nefes almak kadar güzel bir şeydim çünkü sizin takımınız için oynuyordum. Takımınız her gün televizyondaydı, play-off'ları sonuna dek zorluyordu ve şehrinizin ne kadar güzel bir yer olduğunu tüm ülkeye anlatıp duruyordunuz. Ben sizin için bir şeyler yaparken iyiydi, sizleri temsil ederken her şey yolundaydı. Şimdi kariyerimi farklı bir yöne çekme kararı oldum ve aşağılık herifin teki oldum öyle mi? Bu utanç verici bir şey. Düne kadar benim için tezahürat yapan, yüz yüze bakıp konuştuğum insanların bugünkü bakışları, ses tonları, söylemleri çok tuhaf.

''Çıkıp bana 'Hayır, sen çok hassas birisin' diyeceksiniz çenenizi kapatın. Bunu anlamak durumundasınız. Herkes bunu yaptı. Michael da böyleydi. Ya da bir dakika; Michael Jordan böylesini seçmemişti. Michael Jordan neyi seçmişti biliyor musunuz? Gazeteyi okuyorsunuz ve 'Vay be, Michael Jordan son maçta 33'te 7 şut isabetiyle oynamış, nasıl altından kalkacak ulan bunun?' diyorsunuz. Eleştiri budur. Eleştiri birine 'Hey sen falanca, filanca takıma gitmişsin, sen aşağılıksın, korkaksın' demek değiltir. Bu eleştiri falan değil. Eleştiri dediğin şey beni o saatten sonra 'Bay Güvenilmez' olarak çağırmak ve bir sonraki gece daha güçlü şekilde geri dönmeye bakmaktır.

Durant, 2014 NBA Play-Off İlk Tur Serisi'nin 5. maçını hatırlatıyor; Memphis Grizzlies'in uzatmada kazanarak seride 3-2 öne geçtiği maçı. Bitime 28 saniye kala Durant maçı beraberliğe taşıyabilecek bir serbest atışı ve devamında da kazandırabilecek bir üçlüğü kaçırmıştı. İki gün sonra, Memphis'teki 6. maçın sabahında, Oklahoman Gazetesi'nin spor bölümü Durant'in etrafının üç Grizzlies oyuncusuyla sarılı olduğu bir fotoğrafın üzerine ''Bay Güvenilmez'' diye manşet kondurmuştu.

Durant o gece 36 sayı atıp 10 ribaund aldı ve Thunder maçı kazanarak, sonunda Thunder'ın kazanacağı o seriyi 7. maça taşıdı.

''Bu kariyerimin büyük anlarından biriydi'' diyor Durant; ''Bu çocukluğumdan beri üstesinden gelmek istediğim bir şeydi. Hiçbir zaman takım değiştirdim diye bana sosyal medyada küfür edecek adi herifleri hayal etmedim. Çünkü bu eleştiri değil. Bu aslında senin benim ve kişisel yaşantım hakkında kaygılar taşıyan bir ezik olduğunu gösteren bir şey.''

Durant'in Warriors'ı yenemediği gibi bir gerekçeyle Warriors'a geçmeyi tercih ettiğine dair söylem, onu hala yoran şeylerin başında geliyor.

Her ne kadar kontratı sona erip boşa çıkana kadar takım değiştirmeyi düşünmediğini söylese de Durant, 2010'da Dünya Şampiyonu olan ABD Milli Takımı'nda * (4) Andre Iguodala ve Stephen Curry ile birlikte kazandıkları altın madalyanın bu fikir değişikliğinde etkili olduğunu söylüyor: ''Tohumlar o dönemde atılmıştı.''

KD'nin NBA'deki ilk takım arkadaşları dahil motivasyon faktörlerini konusunda ağacın yaşken eğildiği konusunda hemfikirler. Sadece Warriors 2016 NBA Batı Konferansı Finalleri'nde Thunder'ı bozguna uğrattığı zamanda değil, ve yine sadece Curry, Thompson ve Green birer Warrior olmadan önce, hatta Oklahoma City şehri kendi NBA takımına sahip olmadan dahi önce...

Phoenix Suns'ın eski koçu, Seattle Supersonics'in son, Oklahoma City Thunder'ın ilk yıllarında kulübün yüzü olmayı başarmış olan Earl Watson, Durant'in henüz bir çaylakken Batı Yakası'nda, Pasifik'e kıyısı olan bir yerde yaşamaya ne kadar temayülü olduğunun en önemli şahitlerinden biri:

''Komşusunun çocuklarıyla bilgisayar oyunları oynuyordu. Halkın bir parçasıydı. Bay Area'ya taşınma sebeplerinden biri olarak bunu niye kimse kağıda döküp dile getirmedi anlayamıyorum. Çünkü bana sorarsanız bu adres, NBA'de Seattle'a en yakın nokta.''

Seattle'de Kevin Durant ile birlikte oynayan eski oyun kurucu Luke Ridnour, her ne kadar Ağustos 2008'de kendisini Milwaukee'ye gönderip Oklahoma City'e taşınmaktan kurtaran üç takımlı bir takasla ayrılmış olsa da Durant'in Seattle taraftarıyla arasındaki bağa yakinen hakim ve şahit isimlerden biri. Ve o da Bay Area'nın Seattle'a olan benzerliği ve yakınlığını Durant'in taşınma sebeplerinden biri olarak gösteriyor ve NBA'de 'sadakat' olgusunun ne denli kaypak bir hale geldiğini, kendi kulübünün kendi şehrine nasıl sırt çevirdiğini öne sürerek dile getiriyor:

''Bunu çabucak idrak etmesi gerekiyor. Bu şehir onu bağrına bastı. O, o dönemde şimdiki kadar olmasa da iyi bir oyuncuydu ancak mesele büyük oyuncu olma meselesi değil burada. Bu işin en kötü tarafı, takım sahipleri hepimize Seattle'da kalacağımızı söylüyordu, ancak soyunma odasında hepimiz çoktan gitmiş olduğumuzu biliyorduk. Bana sorarsanız kimse OKC'ye gitmek istemiyordu, dürüstçe söyleyeyim. Evet güzel bir şehir ve harika bir taraftarı var ama bırakın şimdi, bir Seattle değil.''


Durant, Seattle'ın Mercer Adası'ndaki evinden Sonics idman tesislerine doğru direksiyon sallarken, tatlı muhabbetini Oakland Tepeleri'nden San Francisco Sahili'ne doğru süzdüğü manzarayla süslüyordu. Şimdilerde ise takımın yeni salonuna taşınma süreci öncesinde, kendisine aynı manzaraları sunabilmesi umuduyla San Francisco'yu keşfediyor.

''On beş dakika, trafik yok'' diyor: ''Evimin çok da güzel bir manzarası yoktu. Ancak bir kez köprüye çıktığınız zaman, harika. Her iki tarafınızda su var. Güzel bir günde Rainier Dağı'nı dahi görebilirsiniz. Bahar geldiğinde ise 'İşte Seattle bu ya' dersiniz. The Bay buna en yakın hissi veren yer.

İlk etapta bu taşınmanın getirdiği kırgın hali, günün sonunda NBA'de olma hissi heyecanıyla bastırmayı denemişti. Ancak yıllar geçtikçe, ev hasreti vurmaya başladı.

''Bir taşınmanın parçası olmak, özellikle bir çaylak için beklenmedik bir şey. Böyle bir seçeneğin olduğunu dahi düşünmemiştim. Açıkçası hiçbir şekilde de işin içinde değildim, kimse bana fikrimi sormadı. Sonunda her nerede olursak olalım, NBA'de oynamak benim için güzel bir şeydi. Yaşım 19'du ve taşınma işinin bir oyuncuyu, takımı, taraftarları veya şehri etkileyeceğini düşünmemiştim. Ancak olgunlaştıkça bir şehri bırakıp gitmenin taraftarlar için ne kadar büyük ve tahrip edici olduğunu idrak ettim. Batı'ya her gidişimizde Seattle formaları giyen insanlar görüyorsunuz ve bu görüntü , Sonics'in burada yaşayan insanlar için ne kadar önemli olduğunu her defasında yüzünüze çarpıyor.

Ayrıca NBA'de olup biten diğer geleneksel transfer işleri, Durant için sadakat tanımını daha net hale getirdi: NBA'de sakadat, yalnızca bir illüzyondu. James Harden, Houston'a gönderilmişti. Scott Brooks kovulmuştu. Durant çok da müşteki olmadı zira bunu kendisiyle ilintili bulmamıştı, ancak aklının bir köşesine yazmıştı.

''Sadakat diye bir şey yok'' diyor All-Star forvet, ''Sadakatsizliği birçok farklı yolla görebilirsiniz. Bu şey, bu oyunun en göz ardı edilen parçasıdır. Sadakat sadakat diye bağırıp dururuz ancak bunu maaş çeklerimizi yazan kişilerden beklemeyiz, çünkü onlar çeki yazan adamlardır. İnsanlar gelip gidip 'Bu durumdan memnun olmanız lazım çünkü para kazanıyorsunuz' deyip dururlar. NBA işinde daha toyken bu konuda daha ılımlıydım.''

Thunder organizasyonu konusunda kafası her ne kadar karışık olursa olsun, Durant oyununa konsantre olmak isteyen genç bir oyuncunun etrafında oluşturulan atmosfer konusunda kulübün hakkını veriyor:

''Bize profesyonel olup sınırlarımızı bilmeyi ve basketbola odaklanmayı öğrettiler'' diyor KD, ''OKC ile ilgili kıymeti en az bilinen şey bu. Bu kulağa çok katı, çok sıkı bir anlaşma gibi gelebilir ancak oyuncuların iyiliği için var. Oyuncuların gelişimi için böylesi daha iyi.''


Oklahoma City, NBA'in en şatafatsız yıldızlarından biri olan Durant'in belki de en kesin ve net olduğu konu. Son Warriors antrenmanında tanıdık bir sima görüp merhaba demek için durduğunda, birkaç adım ötede yabancı bir yüzle karşılaştığını fark etmişti. Durant bir adım ileriye doğru gelip elini uzattı ve bir tanışma klasiği olarak ''Merhaba, ben Kevin'' dedi. Takımla şampiyonluk sezonunda yaşadığı unutulmaz anları sıralayacak olduğunda aklına gelen ilk şey takımla sezon öncesi Denver'da çıktıkları ve birbirleriyle ilk kez tanıştıkları ilk akşam yemeği olarak öne çıkıyor. Tabi bir de şampiyonluğu kazandıkların maçın öncesindeki gecede Curry'nin evinde toplanıp İncil okudukları gün var.

''Bunu sezon boyunca zaman zaman yapmıştık. Ancak o günküne gitmeyi planlamıyordum, tesadüfen gelişmişti. Bunun bizi takım arkadaşlarımıza daha da yakınlaştırdığını hissettim. Tüm bu yolculuğu Steph'le birlikte gerçekleştirmiş olmak inanılmazdı.''

Sahada yeniden yaşamak istediği anlar ise daha nadir, geçen sezon NBA Finalleri'nde LeBron James'in üzerinden attığı ve şampiyonluğu getiren, ayrıca şu 'Bay Güvenilmez' etiketini gömen üçlük hariç.


''O an kesinlikle bir 'Hepinizin...' anıydı. Herkese... Özellikle Paul Pierce'a. Benim hakkımda 'Bence o daha fazla çalışmak istemiyor' dediğini duymuştum. Bu gerçekten asabımı bozmuştu. Kendi kendime 'hadi dostum, çalış!' dedim. Nereye gittiğini biliyorsun ama hadi, zorla kendini. Gurur duyduğum şeylerden biri yeteneklerim üzerinde çalışıp onları birer zanaate dönüştürmektir.''

Gardrobu üzerine çalışmak mı? Pek de değil. Durant'in maça gelirken giydiği şeyler genelde tişört, kapşonlu sweatshirt ve bir çift Nike oluyor. Curry'nin bir gün bir maçın ardından soyunma odası çıkışı KD'ye ''Hey dostum, maç günleri iyi giyinsene'' dediğini hatırlıyor.

Cevabı ise omuzlarını sallayarak veriyor Durant, ''Niye ki? Basketbol oynuyorum.'' 5 (*)

Terk-i diyar eylemeden önce, Durant OKC'de Westbrook'tan daha popülerdi -şimdilerde durum değişti, 5 yıllık 205 milyon dolar değerindeki kontrat sağolsun- ve bunun muhtemel sebebi KD'nin daha yerel, daha samimi ve nazik görünmesiydi. Şatafatsız bir yetenek... Twitter'da genç taraftarlarla direk mesaj yoluyla konuşuyor, LeBron'u açık sahada savunmanın nasıl bir şey olduğu gibi soruları 'bunun için en doğru yol pick and roll'u iyi savunmak' diye yanıtlıyordu.

''Taraftarlara halen böyle sırlar vermek istiyorum çünkü basketbol böyle bir şeydir'' diye açıklıyor: ''Yaz boyunca Instagram'dan DM ile konuşup basketbol anlattığım çokça kişi oldu. Küçük çocuklarla konuşuyorum genelde, 10-11 yaşlarındakiler... Bana ''Finallerde o şutu atarken ne hissediyordun?'' gibi sorular geliyor, yanıtlıyor olmayı pek takmıyorum. Bence bu, bu platformun ve benim kendi varlığımın güzel taraflarından biri. İnsanları bu oyuna ısındıracak ilhamı vermeniz gerek.''

Westbrook'un beğenilesi bir ışıltısı var, ancak şu sıfır kollu kıyafetler ve aşırı moda düşkünlüğü, OKC vatandaşları için alışılgelmiş bir şey değil. Ayrıca sosyal medyada da taraftarlara DM gönderdiği söylenemez.

Tüm bunlar Durant'in gidişinin neden kendisi ve taraftarı üzerinde ağır bir etki yarattığını gösteriyor olabilir. Geride kalan o 8 yıldan aklında kalan hatıraları listelediğinde ortaya derinlemesine kişisel şeyler çıkıyor. Thunder'ın operasyon menajeri Taylor'a, sevgilisi için hazırladığı ince düşünülmüş evlilik teklifindeki yardımı, takımı oyuncu performansından sorumlu yöneticisi Dr. Donnie Strack ile yaptığı felsefi konuşmalar, eski asistan koçlardan Brian Keefe'nin kızının manevi babası olması gibi şeyler aklından çıkmıyor.

''Tüm bunlar ilelebet hafızamda olacaklar. Bunlar bir şampiyonluktan çok, çok daha değerli şeyler. Ben ve ailem, OKC'de geçen 8 yıldan geriye kalan bu şeyleri silmedik. DC ve OKC benim, annemin ve kardeşimin büyüdüğü yer. Ben OKC'yim, hala OKC'yim. Kanım sonsuza dek o maviyle akacak. Bu şehir beni yükseltti.  Orada beni vurmaya veya tam zıttına hazır insanlar var. Lakin bilirsiniz; genç bir adamın hayatında bir nokta vardır. Kolejden ayrılıp başka bir şehre çalışmak için gittiğinizde, kendiniz için bir tercih yapmanız gerekir. Bu tercihi yaparken sizin için ve sizi seven insanlar için en iyi olanı seçmelisiniz.''


OKC'de ayrıca başka bir takıntı daha vardı, Durant'in her ne kadar takılmıyorum dese de arzuladığı bir şey: şampiyonluk.

''Tüm olay buymuş gibi bize dayatılan, her şeyi bunun için yapıyormuşuz gibi anlatılan bir şey bu'' diyor KD şampiyonluk için, ve devam ediyor: ''Ancak ben çocukken hiç şampiyonluk kazanmayı düşlemedim. Üzgünüm ben böyleyim, ben yalnızca olabileceğim en iyi oyuncu olmayı istedim. Lige ilk geldiğimde ''Hmm şimdi yapmam gereken şey bir şampiyonluk mu kazanmak? Güzel. Bunun için savaşayım o zaman'' dedim. Böylece basketbola başlama sebebimden uzaklaştım. Etraftaki bu gürültüye kapılmıştım.''

''2012de NBA Finali'ne gitmemizin ardından tüm mesele şampiyonluk kazanmaya dönüştü. Bir sonraki sezonun ilk haftasında düşündüğümüz şey yeniden finallere gidip gidemeyeceğimizdi. Bu yaklaşım size başarısız hissettiriyor zira sezon başında finale gitmek gibi bir şansınız yok. Ve bir hata yaptığınızda, ki bu çok olağan, bu gözünüzde büyüyor. Zihinsel olarak sizi mahvediyor. Diğer oyuncular için nasıldır bilemiyorum. Yaptığınız her şeyi bir şampiyonluk hedefiyle orantılandırarak bir şampiyonluk kazanamazsınız. İnsanın aklının kontrolünü kaybettiriyor. Hala da bu çıkıyor karşıma. Bazen kendime 'sakinleş ve derin bir nefes al' dediğim anlar oluyor. Her gün yeteneklerime odaklanıp bana yardımcı olabilecek şeylerle meşgul olmam gerekiyor, doğru yol bu.''

Artık Durant'in ulaşılması güç bir unvanı var ve sezonun açılış gecesinde parmağına taktığı o yüzüğün bakış açısını değiştireceği yönündeki fikri reddediyor: ''Ben her zaman bir şampiyondum. Bence şampiyonluk her gün yeteneklerinize gösterdiğiniz yaklaşımdır. Her gün gelir ve yeteneklerinizi nasıl geliştireceğinize odaklanırsınız. Şampiyon dediğin budur. Etrafa bir bakın; şampiyon unvanı taşıyan bir sürü çöp adam var değil mi? Ne yaptıklarına takılmıyorlar, kim olduklarına, kiminle çalıştıklarına kulak asmıyorlar, yaptıkları şeyi tutkuyla yapmıyorlar ama günün sonunda şampiyon oluyorlar öyle mi? Benim kitabımdaki şampiyonluk tanımı bu değil.''

Durant, Michael Jordan ve Kobe Bryant'ın NBA'e getirdiği soğukkanlı, atletik katil tanımının kendisine uymadığını dile getiriyor:

''Ben gerçek bir bireyim. Çıkıp süpermen veya sert adam olmaya çalışmıyorum. Biliyorum değilim, biliyorum bazı konularda duygusalım. Ancak size garanti ederim ki şu çizgilerin arasına geçtiğimde takım arkadaşlarım benimle her şeyi konuşabilir, antrenörlerim beni herhangi bir koonuda eğitebilir. Bunu asla kişisel algılamam.''

Her yer farklı bir hikaye. Durant bunu bildiğiniz için rahat.  Anladığınız üzere Durant, her şeyi biliyor olmanız konusunda da çok rahat. Bunu ona karşı kullandığınız anlarda bile.

Çeviri: Ahmet Melik SUBAŞI

Makalenin Orijinalihttp://bleacherreport.com/articles/2744298-is-there-really-loyalty-in-nba-kd-says-aint-no-such-thing-in-epic-interview


* (1) Çevirmenin notu: Bu noktada ister istemez aklıma Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethettikten sonra sarf ettiği; 'Bu şehri fethetmek, bu şehrin kendisinden daha güzeldi minvalindeki sözler geldi. Çevirinin hızını kesmemek adına şu an kaynak araştırmasına girmiyorum ancak dileyenler basit bir Googling ile bulabilecektir diye tahmin ediyorum.

* (2) NBA Takımlarının, eski adıyla NBA Geliştirme Ligi'ndeki takımlarının yer aldığı lig organizasyonu. Futboldaki PAF takım veya A2 mantığı gibi düşünebilirsiniz.

* (3) Aslında burada çokça f.ck kelimesi geçiyor da, olduğu gibi çevirmek istemiyorum.

* (4) Burada, İstanbul'da, gözümüzün önünde biz dahil herkesin canına nasıl okuduğunu ve onun hakkında ''Türkiye'ye kadar boşuna zahmet buyurmuş, OKC'den atsa yine sokarmış'' dediğimi dün gibi hatırlıyorum.

* (5) Russell Westbrook'la en zıt oldukarı nokta bu olmalı, kehkeh...

24 Nisan 2017 Pazartesi

'Hayat' dediğin...



Bu sezon istatistiklere göre yalnızca bir maç kaybettik belki; ancak bana sorarsanız bu takım tüm maçlarını kazandı. Zira her maça aynı parolayla çıktık: ''Birlikte basketbol oynamaktan, bir arada olmaktan keyif alacağız.'' Bunu başaramadığımız tek bir maç dahi olmadı. Şampiyon gibi hissettik, şampiyon gibi oynadık ve şampiyon olduk.

Ne kadar güçlü olursanız olun; zaman zaman sezon içerisinde veya maçlarda düştüğünüz, sarsıldığınız zamanlar oluyor. Şimdi herkes takımımızdaki efsanelerin; Necati Abi'nin, Haluk Abi'nin, Kerem Abi'nin sahada ne kadar büyük basketbol adamları olduğunu anımsayıp anımsatacaktır. Oysa bize bu coşkulu sezonu ve kupayı getiren şey; en az sahadaki kadar soyunma odasındaki liderlikte ve karakterde gizliydi. Hepsinin birden aynı mesajı vermesi tesadüf olamazdı, sözlerine kulak verirken tereddüde düşmek haddimizi aşardı, can kulağıyla dinledik: ''Kendinize güvenin, çıkın ve bildiğiniz gibi oynayın. Kaybedersek de kaybederiz, dert değil. Kendiniz olun.''

Ha bir de şu var; onların olduğu yerde kaybetmeyi kabullenmek, ne bileyim düşmek, moral bozmak falan olmuyor, yapamıyorsun. Bacağın kopsa, yine oynasan, yine de duyduğun saygıyı ifade etmeye yetmez. En azından benim için öyle. 1 dakika da oynasam, 40 dakika da oynasam, tamamını kenardan bile izlesem her maç bambaşka bir gurur, bambaşka bir mutluluk ve heyecandı benim için. Ne kadar teşekkür etsem az.


Ben işin sahadaki tarafında pek yetenekli biri değilim. Basketbola aşığım, orası kesin ama yürüdüğüm noktası oyunculuk değildi, bu metinden de anlayabileceğiniz üzere :) Hepimizin hayaliydi basketbolcu olabilmek ama herkesin yetenek skalası ve yaşam öyküsü farklı. Bana öyle bir kariyer nasip olmadı. Yolda görüp fotoğraf çektirsem mutluluktan havaya uçaağım bu adamlarla günün birinde yan yana gelip aynı formayı giyeceğimi, şu günleri yaşayacağımı rüyamda görsem inanmazdım. Bu tuhaf mutluluk, 31 yaşımda bana nasip oldu. Kendimi kutsanmış ve şanslı hissediyorum; şu salonda olup bitenler benim için o salondaki herhangi biri için ifade ettiğinden çok daha fazla şey ifade ediyor.

Başta bize bu harika fırsatı sunup her daim inandığı, eşsiz basketbol mirasını cömertçe bizlerle paylaştığı, kahrımızı çektiği için koçumuz Necati Güler'e,

Bizlerle aynı formayı paylaşıp her şeyleriyle bize örnek olan takım büyüklerimize; yıllara meydan okuyan bilekleri öpülesi Haluk Abiye, her şeyiyle adeta başımızı döndüren süper kahramanımız Kerem Abiye, çektiği her ribaundun ardından yere bir gök gürültüsü gibi inerek cesaretimizi kabartan süper savaşçımız Gökhan Abiye, saha içinde saha dışında her yerde 'iyi ki varsın, iyi ki geldin' dedirten Onur Baba'ya, çok yönlülüğüyle istatistikleri parçalayan sakin gücümüz Oktay Abi'ye, kabına sığmayan yerli Russell Westbrook'umuz Utku Kocaş'a, dev fiziğinin altındaki pırıl pırıl kalbiyle İbrahim Abi'ye, her şeyimize koşturup yeri geldiğinde üçlükleri sıralayan Hakan Şahin'e, Klas duruşunu sahaya yansıtıp bize seviye atlatan Yağız Kaba'ya ve takımımızın çiçekleri Açelya'ya, Tuvana'ya ve Hande'ye,

Bu harika ve profesyonel organizasyon için başta Emre Atalay olmak üzere tüm CBL ekibine, katılan tüm takımlara, 'Saygı'yı her şeyin üzerinde tutabilen tüm rakiplerimize, final gününe profesyonellikleriyle renk katan Mustafa Özben'e, Erdem Bitik'e ve Sports TV ekibine,

Bizi sezon boyunca destekleyen herkese çok ama çok teşekkürler,


Hayat dediğiniz şey; hatırladığınız, unutamadığınız, yaşamaya doyamadığınız anlardan ibarettir. Bu sezon, bu Kırmızı-Beyaz formayı giydiğimiz nice an, bu tanımla bire bir örtüşür nitelikteydi.

25-26-27 Mayıs'ta, Çeşme'deki Türkiye Şampiyonası'nda görüşmek üzere!

1-2-3 T-B-F!!!

13 Nisan 2017 Perşembe

Tahminler: 2016-2017 NBA Sezon Ödülleri


NBA, tarihinin en şatafatlı sezonlarından birinin ''normal'' etabını geride bıraktı. ''Anormal'' etap; yani Play-Off'lar hepimiz için birer merak konusu tabi. Ancak Pace & Space'in bu denli coştuğu, oyuncuların teknik, taktik, kondisyon, enformasyon ve motivasyon olarak yeterlilik seviyeleri itibarıyla tavan yaptığı şöyle bir sezonun ardından ortaya çıkan tuhaf, hatta absürt istatistikler, normal sezon ödüllerinin sahipleri konusunda da büyük merak sebebi.

En Değerli Oyuncu (MVP): James Harden
Bu soruya cevap vermek öyle zor bir hal aldı ki... Uzun zamandır MVP yarışının bu denli ince bir foto finiş isteyişine rast gelmemiştik. Şu bir gerçek ki 2016-2017 sezonu, alışılageldik şekilde ''MVP aha da budur'' diye parmağınızla tereddütsüzce gösterebileceğiniz birinin tek başına ödülünü beklediği bir sezon değil. Ve bunun en önemli iki nedeninden biri James Harden. Gerekirse kameraya bakarak Westbrook'tan özür dileyebilirim önemli değil; ama foto finişe zoom yaptıkça ortaya çıkan gerçeğin sakalları var.

''Hayatım boyunca hiç sakal traşı olmadım'' diyen Russ'ın başardığı inanılmaz şeylere saygı duymamak elbette mümkün değil. Kevin Durant'in terk-i diyarının ardından birçoğuna göre tam anlamıyla ''çöp''e dönmüş bir takımı Batı'nın 6. sırasına oturtmak ancak NBA'in, hatta NBA'i de geçtim spor dünyasnının en elit ve kırık atletlerinden birine yakışırdı. Onu çılgına çeviren bu terk edişi tek başına söz söyleyebilecek ortamı bulması (bir dönem KD, Westbrook, Harden ve hatta Waiters aynı kadrodaydı!) gibi bir fırsatla kombine ederek NBA tarihinin en unutulmaz bireysel performanslarından birini gösterdi. Tek şanssızlığı; birçoğunun NBA tarihinin en iyi üç oyuncusundan biri olarak gösterdiği LeBron James'in ribaund ve asistlerde kariyerinin en yüksek ortalamalarıyla oynadığı bir sezonda bile MVP sıralamasının 5. sıralarında gösterildiği bir ortamda karşısına James Harden'ın dikilmiş olmasıydı.


Foto finişin detaylarına gelince... James Harden'ın sezon ortalamaları olan 29.3 sayı, 8.2 ribaund, 11.2 asist rakamları, 1965'teki Oscar Robertson'dan bu yana ulaşılmış en yüksek MVP rakamları olarak dikkat çekiyor. Toplam sayı, ribaund ve asist sayısı, üçlük çizgisi çekildiğinden bu yana bu ödülü kazanan herkese toz yutturmaya yetecek kadar fazla. Batı'yı 3. sırada tamamlayan Rockets formasıyla Harden bu sezon galibiyet sayısı, asist ve asistler üzerinden üretilen toplam skor gibi istatistiklerde zirvede yer alıyor. Aynı dönemde Rockets, NBA'in en iyi üçüncü sezon derecesine sahip, hücum rakamlarıyla ligin en iyi ikinci takımı ve üçlüklerde de 30 NBA takımı içinde birinci. Harden, Mike D'Antoni'nin ciğer törpüsü Run & Gun sisteminin ana parçası olduğu bir sezonda, ligde en çok süre alan üç oyuncudan biri ve ligde tozun dumana katıldığı bu korkunç sezonda 82 maçın 81'inde forma giymiş durumda.

Bire bir mukayeseye girişirseniz; Rockets'in Thunder'a karşı sezon içi seriyi 3-1'le kazanmış olması fazla yüzeysel kalabilir. Doğru şut (True Shooting) rakamlarında Harden'ın %61.3'e %55.5'le üstün olması da Russ'ın 'One Man Show' durumunda olmasıyla açıklanabilir. Hücum verimliliğinde Rox, ligin en iyi ikinci takımıyken OKC bu alanda 16. sırada. Her iki oyuncunun da oyuna yön veren maestrolar olduğu düşünüldüğünde, Harden'ın Beastbrook'u bu noktada tokatladığını söylemeye gerek yok sanırım. Ligin tepe takımlarına meydan okuma konusunda da Harden ve Rockets, Westbrook ve avanesine karşı hayli üstün görünüyor.

Russ'ı MVP yapacak en klasik argüman olarak ''Şu takımı tek başına Batı'nın 6. sırasına taşıdı'' kullanılıyor. Eyvallah da; Rockets da farklı değil ki? Ligin en çok alley-oop yapan ikilisinin diğer halkası Clint Capela, kilit oyuncu dediğin oyuncular da Ryan Anderson, Eric Gordon, Patrick Beverley, ve daha bir sürü şey...

Neresinden tutarsanız tutun; Harden, Westbrook'a ağır basıyor.

Üçüncü sıra mı? Kesinlikle Kawhi Leonard. Spurs, Duncan döneminden sonra ilk kez 60+ galibiyet barajını aştı ve The Klaw, sahanın her iki tarafında da böyle bir ekolün sahadaki alfa köpeği olmayı bildi.




En Çok Gelişme Gösteren Oyuncu (MIP): Giannis Antetokounmpo
Kaybedenler için her zaman üzülmüşümdür. Şu bir gerçek ki Nikola Jokic, bu sezonun en güzel kazanımlarından biri oldu. Vlade Divac, Gasol kardeşler, Dirk Nowitzki gibi örneklerden sonra bu denli çok yönlü olup, pas yeti ve sezgileri böylesine gelişmiş, 22 yaşında Avrupalı bir pivotu kim sevmez ki? İşin içine rakamları karıştırmayıp sürpriz yumurtadan çıkan süper kahraman gözüyle bakarsanız evet; Jokic.

Ancak ne yazık ki rakamlarla ıspatlanmış gerçekler var. Geçen sezon bu zamanlar, Milwaukee Bucks adına perde kapanıyorken bugünün gelişini görmüş gibiydik. Birçok insan takvimler halen 2016'yı gösterirken Giannis Antetokounmpo'yu MIP ilan etmişti bile. Nitekim yanılmadılar.

Fazla söze gerek yok; adam sayı, ribaund, asist, blok ve top çalma gibi beş ana kategoride, 6 numaralı seri başı olarak Play-Off yapan genç ve yetenekli bir kadroda başı çekti. NBA tarihinde bunun kaç örneği var ki? Hepsini geçtim, 'The Greak Freak' sayı, ribaund, asist, top çalma, blok, şut yüzdesi, üç sayı yüzdesi, serbest atış denemesi, süre, verimlilik puanı, galibiyet, hücum reytingi, top kaybı yüzdesi ve doğru şut kullanımı konularında gelişme göstererek kariyerinin en iyi rakamlarına ulaştı.

Endişeye mahal yok Giannis; bu ödül, başına hashtag konularak hatasız bir biçimde Giannis Antetokounmpo yazmayı gerektirmiyor. Ananın ak sütü gibi helalindir.


En İyi Altıncı Adam: Eric Gordon
En özel hikayeyi EG'nin yazdığını söylemek hayli mümkün. 2017 All-Star Üçlük Şampiyonu, Rockets formasıyla yeniden doğdu desek yeridir. Bu sezon maç başına ortalama 4.1 üçlük isabeti bulan Stephen Curry ve 3.4 isabet ortalamasıyla oynayan Klay Thompson'ın oluşturduğu Splash Brothers, bu kategoride ligin zirvesini paylaşırken, Eric Gordon onları 3.3 ortalamayla üçüncü sıradan takip etti. Yayın gerisinden %37.2 ile atan Gordon, sakatlıkların başı çektiği nedenlerle yaşadığı inişli çıkışlı sürecin ardından, Rockets'taki ilk sezonunda öyle bir role cüret etti ki, yarattığı dominasyonu 16.2 sayı, 3.3 üçlük ortalaması veya %37.2 üçlük isabeti gibi rakamlarla ifade etmek pek de adil olmaz. James Harden'ın oyun kuruculuğa soyunup MVP kalibresinde performans sergilediği bir sezonda EG, Sakal'ın yeni rolündeki en büyük destekçisiydi.

Lou Williams, büyük bir bölümünü Lakers'ta geçirdiği sezonda genç kadronun içinde çok kereler sorumluluk almak durumunda kaldı ve bunu da yeteneğiyle birleştirerek harika bir iş çıkardı. Andre Iguodala ise kenardan gelen isimler arasında bir +/- istatistiği yapacak olsanız başta geliyor. Hoş, Warriors bu sezon öyle bir kadro ve hava yakaladı ki... 2015 NBA Finali'nin MVP'sine bu rakamların yapışması pek de sürpriz olmadı. Bu ikisinden biri ödüle uzanacak olsa, pek de şaşırmam. Ancak benim tercihim Eric Gordon olurdu.



Yılın Çaylağı (ROY): Dario Saric
Bu kategorideki yarışın bu kadar sönük geçtiği bir yıl daha olmuş mudur bilemiyorum. Gönül isterdi ki Joel Embiid yalnızca 31 maçla sınırlı kalmış olmasaydı. Onun oynadığı 31 maçta 13-18'lik derece elde eden Sixers, onun yokluğunda 15-55'le adeta çakıldı. Genel istatistikler çok parlak görünmese de filtreyi Embiid özeline indirdiğinizde gerçek bir süperstarla karşı karşıya olduğumuzu görmek mümkün. Savunmada boyalı alanı karartan, hücumda da üç sayı çizgisinin gerisine kadar uzanan repertuarıyla rakip savunmalara kan kusturan bu dev, zaten 31 maçla sınırlı kalmasaydı, bu ödülü tartışmaya pek de mahal kalmayacaktı. Çok üzgünüm ama Yılın Çaylağı Ödülü'nü 31 maç oynamış bir adama vermek epey saçma olur.

Malcolm Brogdon'ın mütevazi ama devamlı performansına saygım var ama neticede bir yerde evladımızdır; Dario Saric, Embiid'in geri çekildiği dönemde çıkardığı performans ve cesur tavrıyla Sixers'ın yeni Avrupalı umudu oldu. Embiid'in ön planda olduğu dönemde Dario'nun NBA kariyeriyle ilgili şüpheler akılları kurcalar gibiydi ancak iş başa düştüğünde şüphe bulutları yerini sevimli bir tebessüme bıraktı.

O değil de; NBA neden bir 'Yükselen Yıldız Ödülü' vermiyor? 22 yaş altı oyuncuları kapsayan bir havuzda, böyle bir ödül verilecek olsaydı Nikola Jokic, Karl Anthony-Towns, Giannis Antetokounmpo gibi yıldızların ışıltısıyla boğulup gitmiştik. Diğer iki isme zaten değindim ama muhtemelen KAT derdim. NBA tarihinde bir sezonda 2 bin sayı, bin ribaund ve 100 üçlük isabeti rakamlarına ulaşabilmiş ikinci bir oyuncu yok.



Yılın Savunmacısı (DPOY): Rudy Gobert
Aslında profil olarak bu ödülde Draymond Green'i oylamalıydım. Rakamsal olarak Gobert gibi bir canavarla aşık atabilecek defansif istatistiklere ulaşması şöyle dursun, hücum odaklı bir takımda sahanın 'bu' tarafına bu kadar odaklanıp aynı anda hücuma bu kadar destek atabilmesi, enerjisi ve en önemlisi defansif çok yönlülüğü aşık olunacak cinsten bir oyuncu... Draymond'ı aynı maç içerisinde içeriyi zorlayan bir pivota çemberi göstermiyorken de görebilirsiniz, sahanın her yerinden atmaya yemin etmiş bir skoreri topa küstürürken de...

Böyle bir profili sollayabiliyorsanız, ödülü cebe koydunuz demektir. Utah Jazz'in ulaştığı seviyeyi defansif olarak yorumladığınızda ortaya çıkan herşeyin içinden Rudy Gobert çıkıyor. Jazz'i ligin en elit üç savunma takımından biri haline getiren Fransız pivot, blok, defansif +/-, defansif reyting kategorilerinde tüm lige liderlik ederken, savunma ribaundlarında da 6. sırada yer alıyor. Jazz, Gobert sahadayken defansif reyting rakamını 7.4 sayı daha yukarı taşıyor, ki bu rakam Green'de 5 civarında. Boyalı alan sayılarında Jazz'in rakipleri, tüm NBA'de en düşük ikinci yüzdeye sahipse, bunu Gobert'e borçlular demek abartı olmaz.



Yılın Koçu: Mike D'Antoni
Seçerken en çok zorlandığım adaylardan biri de buydu sanırım. Baktığınız zaman müthiş kadroya rağmen NBA tarihinde ilk kez bir takım, art arda üç sezonda 65 galibiyet barajını aştı ve Steve Kerr, bunun için kocaman bir alkıştan fazlasını hak ediyor. Spurs'ün Tim Duncan'sız ilk macerasında 60 galibiyeti devirmesinde Gregg Popovich'in kattıkları, bilinen, görünen ve duyulan her şeyden daha fazla. Sezona 3-9'la başlayan ve 2016'nın sonuna dek %50'yi yakalayamayan Washington Wizards'ın ligin en korkutucu takımlarından birine evrilmesi Scott Brooks'u, sezonun ilk evresinde nal toplayıp 2017'nin en parlak performansını gösteren Miami Heat'in Play-Off'u son maçta ıskalaması Eric Spoelstra'yı, tüm sakatlıklara rağmen 50 galibiyeti deviren Utah Jazz'in bugünkü konumu Quin Snyder'ı, geleceğe yatırım yapıp ''Bugünden ne çıkarsak kardır'' diyen bir Boston Celtics'in Cleveland Cavaliers'a toz yutturup Doğu Konferansı'nı zirvede tamamlaması da Brad Stevens'ı COY adayı yapmaya yetiyor.

Ödülü tayin edecek kilit soru şu: Houston Rockets, bugün 40 galibiyette kalıp Play-Off'u ıskalamış olsaydı ya da hadi James Harden'ın hatrına diyelim, sezonu Batı'nın 6. sırası dolaylarında tamamlasaydı şaşırır mıydık?

Sezon boyunca tepe ikiliyi (Warriors-Spurs) gölge misali kovalayan Houston Rockets, Mike D'Antoni'nin keskin çizgilerle belirlenmiş sistematik basketboluyla mütevazi ötesi bir kadrodan korkunç bir başarı çıkardı. James Harden'ın Steve Nash rolünü oynadığı bu filmde Montrezl Harrell, Sam Dekker, Ryan Anderson, Nene, Eric Gordon, Clint Capela gibi aktörler, kendilerinden beklenen performanstan çok daha iyisini göstererek yönetmene Oscar Ödülü'nün kapılarını ardına kadar açmayı başardı. Hücum takımı olarak tanımlanıp kodlanan Rockets'in savunmada da beklenenden iyisini vermesi, D'Antoni'yi COY yapmaya yetmeli.


Yılın Genel Menajeri: Bob Myers
Sabır kara bir dikendir. Yutmasını bilene... Danny Ainge (Boston Celtics), takas döneminde başta Serge Ibaka'nın Toronto Raptors'a gidişi gibi birçok hamleye seyirci kalması nedeniyle eleştiri oklarının hedefi olsa da, nihayet akil medyada birileri gerçeği net bir biçimde yansıtarak ''Adam haklı beyler'' demeyi ve dedirtmeyi bildi. LeBron James'in kavgaya adam toplar gibi takım kurup bilendiği, Golden State Warriors'un Splash Brothers pastasına çilek diye Kevin Durant'i kondurduğu bir atmosferde, kurşunu Ibaka vb. hamlelerle tüketmenin ne anlamı olabilirdi ki? Celtics halen çok karlı; kabul. Doğu'yu 1. sırada tamamlayacaksın, buna rağmen Brooklyn Nets'ten (ç)aldığın Draft seçimleriyle hala 2017 NBA Draftı'nda ilk sıradan seçme şansın çok yüksek olacak (diğer pickler de cabası) ve 2017 yazında bir oyuncuya maksimum kontrat verebilecek esnekliğin olacak. Daha ne olsun?

Yine de neresinden bakarsanız bakın, Danny Ainge gibi bir GM'i, takımı dolu dizgin yürüyüp Cavaliers'a meydan okuyabiliyorken oturduğu yerden oturtup kabullenilmiş bir çaresizliğe itebilmek, dördüncü boyuta çoktan geçmiş olduğunuzu gösterir.

Uzun vadeli konuşacak olsaydık belki farklı şeyler söylüyor olurdum ama parametre 2016-2017 sezonuyla sınırlı olduğu için, Ainge'e şu masada pas dedirtebilen hamleyi yapan arkadaşa, Flush Royale'e yakın bir el açabildiği için masadaki hasılatı vermek gerek. Tebrikler Bob Myers.






Ahmet Melik SUBAŞI
@ahmetmsubasi
ahmetmeliksubasi@gmail.com