6 Ekim 2009 Salı

Özledim ...






Çok değil bir kaç sene öncesine kadar İstanbul Ligi'nde mücadele eden bir takımda , mahallemde beraber basketbol oynayarak büyüdüğüm tayfayla beraber aynı forma içerisinde ter dökerdik.




Ne günlerdi be...


Geçenlerde rüyama girdi. Nasıl hissettim anlatamam ...


Yine oynuyoruz basketbolu , yine elimizi eteğimizi toptan çemberden pek çekmiş değiliz ama o günler bir başkaydı.


Ben aslında genelde çocukluğumu özlerim. Keza çok farklı , eğlenceli , doyasıya yaşadığım ama buna rağmen yaşamaya doyamadığım bir çocukluğum vardı. Gençliğimden ve yetişkinliğe yürüdüğüm yollardan pek özlediğim olmadı. Keza hayat kavgası içinde su gibi akıp gitti o günler , ne yaşamaya ne de yaşadıktan sonra düşünmeye fırsatım oldu. Hiç bir gününü çocukluğum kadar özlememiştim.


Ama o rüyanın üstüne düşündüm , düşündüm ve aslında ömrümün en karanlık günleri diyebileceğim o günleri bile özleyebildiğimin farkına vardım.


Çünkü o günleri aydınlatan , o soğukta beni usul usul ısıtan sımsıcak bir şey vardı hayatımda.




Amatör de olsa bir takımda basketbol oynuyordum. Hem de bir profesyonelin alacağı keyfin kat be kat fazlasını alarak...




Hem de sevdiğim , birlikte ter döktüğüm arkadaşlarımla beraber oynuyordum. Büyükler , bize basketbolu öğreten , o ilhamı içimize veren abilerimizdi. Küçüklerse bizim nacizane abilik yapmaya çalıştığımız çocuklar.




Nasıl anlatılır ki ...? Bilemiyorum. Ömrüm boyunca hiç öyle bir sinerji olmamıştı hayatımda. İşte olsun , okulda olsun , sosyal yaşantımda olsun , tek bir amaç için birlikte çalışan bir çok ekipte yer aldım zamanında , ancak hiç birinde böyle bir enerji , böyle bir hırs yoktu. Öyleydi ki bazen aynı takımın aynı amaç için çalışan bireyleri olarak bazen hırsımızdan birbirimize girerdik :)




Hayatta böyle bir şeyi yaşayabildiğiniz kaç yer vardır ki ? Belki askerde yaşarsınız , o da komando falan olursanız ... :)




Düşünüldüğünde çok basit kalıyor aslında , bir seti düzgün oynayamayıp bir hücumu harcadık diye birbirimize bağırıp çağırmak , küsmek , bir kişinin kaçırdığı basit bir turnike yüzünden takım halinde 10 tane istasyon yapmak ( işkence gibidir ... :) ) , 20 saniye boyunca özenle kurduğunuz bir seti tek bir şutla satan arkadaşınıza hem kızıp hem kıyamamak , kan ter içindeki o halinize bakmadan üstüne üstüne gidip kaçan bir şut sonrası duvarları yumruklamak , tuttuğunuz adamı kaçırıp diğer dört kişi deli gibi savunma yaparken takımınızın bedavadan bir basket yediğini görmenin omuzlarınıza gümm diye indirdiği ağırlık ...


Anlatılmaz yaşanır cinsten şeylerdi. O sahanın dışındaki bir çok kişi için tırı vırı şeyler belki de bunlar. Ama o sahada , bu olayları yaşayan birey olmak çok çok farklı bir şey.


Basketbolu takım içinde oynamak bambaşka bir şey.



İdmana en önce gelip şutlar atmak , bir taraftan da '' Kendimi çok yormayayım , keza bu sıralar sırf kondisyon idmanı yapıyoruz , sonra idman içinde dökülmeyeyim '' diye düşünürken bir tane daha şut atmak ... Salon ışıkları sönmek üzereyken bile bir arkadaşınızla bire bir oynamak , aynı takımın iki farklı renginin idman tişörtlerini giymek , soyunma odası goygoyları ... İdman sonrası yapılan kaçak et işlemleri ( bilimum patsoburger , dürümcü , kokoreççi kaçamakları vs. :) ) , takım halinde girişilen diğer sosyal aktiviteler ...


Yahu takım arkadaşlığı bambaşka be ... Bazen soyadını bile unuttuğunuz bir arkadaşınızı yıllar sonra gördüğünüzde içinizi cızz ettirecek kadar başka.


Şimdi dağıldık , bir kaçımız yine atıp tutmaya devam ediyor. Büyüklerimiz evlenip çoluğa çocuğa karıştı , gençler iş güç okul kaygısında , küçükler ise aynı yoldan devam ...


Özledim. Bench'te havlu salladığım günleri bile özledim.


İdman aşağı idman yukarı konuşuyoruz. Maçları anlatmaya dilim varmıyor. Ne heyecandı ama ! GÜnlerce haftalarca verdiğiniz emek , sadece o 40 dakikanın sonunda galip olabilmek içindi. 1 sene ders çalışıp 3 saatliğine ÖSS'ye girmekle eşdeğerdi sanki bizim için. Öyle heyecan duyardık farklı renklerde formalar giymiş tipleri karşımızda görünce. Savaş gibiydi , kemik sesleri gelirdi bazen boyalı alandan :) Tek bir basketin , tek bir çuff'un bile altından kıymetli olduğu anlardı kelimenin tam anlamıyla. Savunduğunuz adamlar düşman gibi gelirdi , nefes bile almasına tahammül yoktu ...


Sanki memleketi kurtarıyordunuz , öyle bir heyecanla öyle bir mücadeleyi etmeyeli çok oldu.


Özledim.


Bir amaç uğruna basketbol oynamayı ,savaşmayı özledim.


Sıfır dakika aldığım maçları bile özledim. O formayı kazanmak için giyme duygusu yok muydu ? Karşılığı her ne olursa olsun ben bunu özledim.


Kılıç kuşanır gibiydik soyunma odasında. Hele ki o NBA'de huddle denilen kenetlenme olayı yok mu , saha içinde birlik olup omuz omuza dayanıp kollarımızı birbirimize dolayarak yaptığımız gaz verici hareketler ...


Geçen Caferağa'nın önünden geçtim.


İçim cızz etti be ...


Bu oyun her haliyle güzel de , o takım psikoloji bambaşka bir şeydi ...


Takım olmak , o klasik tabiriyle birimiz hepimiz , hepimiz birimiz için olmak var ya ...


Olmadan bilinemeyecek türde bir şeydi.


O yüzden bir çoğunuza laf salatası gelmiştir bu satırlar. Ben bile böylesine derinlemesine düşünmeden , rüyalarıma girmeden hissedememişsem , kimbilir kimilerine nasıl tırı vırı gelmiştir bunca kelam ...


Her neyse. Özledim , anlayan bilir ...Umarım bir gün yeniden o ruha kavuşma şansına erişirim. O asi ruha , af buyurun midesi ağzına gelene kadar koşan bedene , nefes alacak gücünüz bile kalmamışken son saniyede gelen basketle aşırı oksijen almaktan komaya girmeyi göze alarak full depar saha ortasına koşmaya ...


Umarım bir gün yeniden ...



Hiç yorum yok: