3 Haziran 2016 Cuma

Tekno-Dahiler, NBA’i Dünyanın En Büyük Spor Ligine Dönüştürmeye Çalışıyor





NBA'in dijital platformlara, teknolojiye ve sosyal medyaya verdiği önemin ligi nasıl dünyanın en büyük spor ligine dönüştürmeye doğru gittiğini anlatan muhteşem bir makale...

2014 yılında, Los Angeles Clippers ‘iyi bir NBA takımı’ olmaya alışmakla meşguldü. 30 yılı aşkın süredir devam eden vasatın altında gidişat sona ermişti ve nihayet onları konferanslarında zirveye taşıyacak yetenekleri ve takım kimyasını getiren sihri bulmuşlardı. Ancak yeni bir şokla sarsılmak üzerelerdi. Ünlü magazin sitesi TMZ, takımın o dönemki sahibi Donald Sterling’in takımı da kapsayan ırkçı söylemlerini içeren bir ses kaydını yayınladı.

Skandal büyüyordu. Olay ligin Sterling’i takımı satmaya zorlayacağına dair söylentilere kadar varmıştı. Basketbolla şöhretin kaynaştığı Los Angeles’ta bazı ünlülerin adı bile alıcılar listesinde geçmeye başladı: Billy Crystal, Oprah Winfrey ve hatta Ünlü Boksör Floyd Mayweather bile kulüple ilgileniyordu.

Süreç çok uzun sürmedi ve Microsoft’un eski CEO’su Steve Ballmer, masaya 2 milyar dolar koyarak kulübün yeni sahibi oldu. Spor endüstrisi, şaşkınlıkla şok arasında bir şeyle karşılaşmıştı.  Temple Üniversitesi’nin ekonomi profesörü Michael Leeds, o dönemde olayı ‘’Satış fiyatı beni ters köşeye yatırdı’’ diyecekti. Zira bu rakam, Kuzey Amerika spor tarihinde bir kulüp için ödenmiş en yüksek ikinci satış rakamıydı (Beyzbol kulübü Los Angeles Dodgers 2012 yılında 2.15 milyar dolara satılmıştı.) Bununla birlikte bu rakam, NBA’in birkaç ay önce Milwaukee Bucks’ın 550 milyon dolara satılmasıyla kırdığı rekoru da neredeyse dörde katlıyordu. 

Ballmer, bu rakamın Clippers’a değeceğini düşünüyordu. Microsoft’ta CEO’luk yaptığı dönemde bile bahçede top oynamaya devam eden bir basketbol hastasıydı. Ballmer, ‘’Hiçbir zaman iyi bir basketbol oyuncusu olmadım. Ancak üniversitedeyken okul takımının istatistiklerini tuttum, ribaundları ve asistleri  saydım, bu oyunu her zaman çok sevdim’’ diyor basketbola duyduğu tutkuyla ilgili. Dahası, yıllardır aklında var bir NBA takımını satın alma hayali. Hatta daha önce Detroit, Sacramento ve Milwaukee gibi alternatifleri yoklamış. ‘’İkinci talipten daha yüksek bir rakam önerdiğimi biliyordum, belki de yüzde 10 daha fazlasıydı’’ diyor satışla ilgili: ‘’Olur da kulüpte yüzde 2 ila 4 arasında bir büyüme kaydedebilirsem, bu epey iyi olur.’’

Steve Ballmer, Clippers’ı almak için ‘all-in’ dediğinde takımın o değerde olup olmadığını tahmin etmemişti. Daha ziyade kulübün gelecekteki değerini kestirmeye çalışıyordu. Bu, teknoloji sektöründe her gün olan bir şey, kabul. İnanması güç ama bugün Uber’in değeri, yatırımcılarının özsermayesi hariç dahi 51 milyar doların üzerinde. Ancak spor endüstrisinde şu tarz bir düşünce, çok nadir görülüyor.

En azından bugüne dek böyleydi. Ancak Ballmer gibi kaderini teknoloji, kişisel girişimler ve risk seviyesi yüksek yatırımlar gibi alanlarla çeviren yeni nesil takım sahipleri, yatırımlarını yakından takip etmeye ve onlarla içli dışlı olmaya alışkınlar. Yalnızca şampiyonluklar veya kupalar kazanmakla ilgilenmiyorlar. Büyük işler inşa etmenin yollarını arıyorlar. 

Bunların da ötesinde bu tekno-odaklı takım sahipleri, NBA’in Kuzey Amerika’nın en ileriye dönük düşünceli ligi olmasında da öncü oldular. Diğer liglerin yaş erozyonuna uğrayan taraftarlar, kısıtlayıcı görüşler ve fikri mülkiyet-telif gibi şeylerle boğuştuğu bu dönemde NBA, tüm ABD’de en genç izleyici kitlesine ulaşıp vahşi içeriklerinin internette cirit atmasının tadını çıkarmakla meşgul. Diğer Amerikan ligleri oyunlarında uluslararası ilgi alanları yaratmak için çırpınıp dururken, NBA sosyal medyaya ve yeni teknolojilere yatırım yaparak muhteşem bir küresel takipçi kitlesine ulaştı. NBA, bu yolda devam ederse Golden State Warriors’un üçlük makinesi Stephen Curry, yalnızca Amerika’nın en ihraca yatkın sporunun elçisi olmayacak. Gezegendeki en büyük ligin en büyük yıldızı olacak.


Ballmer’ın yazdığı büyük çekin çılgınca olmadığını düşünenler de var. Kaderini .com devrimiyle şaha kaldıran ve NBA’de takım sahibi olan ikinci teknolojik deha olan Mark Cuban (daha önce 1988’de Microsoft’tan Paul Allen, Portland Trail Blazers’ı almıştı) satışla ilgili ‘’Ballmer kelepiri yakaladı’’ diyor. Cuban, parçalanmış Dallas Mavericks’i 285 milyon dolara satın aldığında yalnızca bir simsardı, ancak zamanla diğer takım sahiplerinin geleceğini aydınlatan bir ‘sonuca git’ yaklaşımıyla işi değiştiren adamlardan biri oldu: ‘’Lig her zaman teknolojik işlere açık bir yaklaşıma sahipti ancak bu çok fazla yürürlüğe girmiş değildi’’ diyor Cuban, ‘’Ben tüm sorulara cevap buldum.’’

Bu sorulardan biri Adam Silver’dan gelmişti. Silver şu anda NBA’in patronu, ancak takvimler 2000’i gösterirken bu adam, NBA’in prodüksiyon kolunun patronu olarak NBA Entertainment’ın başındaydı. O sezon All-Star maçı Oakland’da olacaktı ve Silver, Cuban’ın Bay Area’da gelişen teknoloji sektörünü lig ahalisiyle bir araya getirecek teknoloji zirvesinde yer almasını istedi. Silver, o buluşmayı bugünkü formlarla yorumladığında şöyle diyor: ‘’O olay internet balonunun yükselmeye başladığı şeydi, ancak o dönemde pek de şimdiki gibi şeyler ifade etmiyordu tabi.’’

O zirveye katılan firmaların isimleri sayıldığında şimdi mezarlıkta gezme hissi uyandırıyor: Red Herring, Scient, UrbanMagic, Quokka Sports, Gateway… Ancak o gün bir kıvılcımdı ve yepyeni bir All-Star geleneği doğmuştu.

Cuban’ın lige girişinden bu yana 15 yıl geçti ve Mavericks, NBA’in en kötü takımlarından biriyken zirve kulüplerden biri oldu. 2006’da NBA Finali’nde 2-0 öne geçip seriyi Miami Heat’e 4-2 kaybeden Mavs, 2011’de aynı takıma karşı tarihinin ilk şampiyonluğunu kazandı. Cuban, süreçle ilgili ‘’Mavs’i patlatacak sayısız teknoloji firmasına yatırım yaptım’’ diyor. Tek tek sayıyor: ‘’Synergy Sports; web tabanlı bir analitik platformu, Catapult, sporcular için hareket takibi yapan aygıtlar üreten, Avusturalya menşeili bir firma, ve Axon Sports, akıllı bir antrenman aracı. Teknolojik arka planımı bize avantaj sağlayabilecek her türlü yatırımı değerlendirmek için kullanıyorum.''

Aslına bakarsanız NBA takım sahiplerinin oluşturduğu grup radikal bir biçimde değişti. Bugün NBA takımlarının yarısından fazlası, takımlarınının teknoloji ve yatırım birimlerini agresif bir biçimde kontrol eden patronlara sahip. Tibco’nun kurucusu Vivek Ranadive, Sacramento Kings’in sahibi. Rock Ventures’i kuran Dan Gilbert, Cleveland Cavaliers’ın patronu ve Warriors’un büyük ortaklarından Joe Lacob, efsanevi silikon vadisinde yer alan ve Autotrader.com, Sportsline gibi firmaların yatırımlarını denetleyen Kleiner Perkins Caufield & Byers’ta 20 yıldan fazla zaman geçirdi. Ancak onun her zaman farklı bir hedefi vardı: ‘’Teknoloji sektörüne girmeden önce dahi, hep bir spor kulübünün sahibi olmayı istemişimdir.’’

Bu KPCB deneyimi, bugün ligin en ateşli ve popüler kulübünü yönetmekte doğrudan katkı sağlıyor. Lacob şöyle diyor: ‘’Eğer zarar etme şansı yüksek bir yatırıma giriştiyseniz ve bu yatırımdan herkesin haberi varsa, artık çok geçtir. Benim en iyi yatırımlarım hep insanların bana ‘Asla işe yaramayacak’ veya ‘Bunun data desteği yok’ dedikleri işler oldu. Şimdi Warriors ile birlikte tüm teknolojileri bizim için mantıklı olduklarına kanaat getirene dek denemek istiyorum. Başlayalım ve işe yarayıp yaramadığını görelim diyorum, çünkü bu bir işin zirvesine bayrağı dikmenin tek yolu.’’
Takım sahipleri bir araya geldiklerinde saha içi mevzuları pek konuşmazlar. Ancak gemilerini nasıl yürüteceklerine ve taraftarlara nasıl ulaşacaklarına dair her zaman devam eden, rutin bir muhabbetleri vardır. Ballmer şöyle diyor: ‘’Mark Cuban’la, Vivek Ranadive’le, Dan Gilbert’la ve Joe Lacob’la sürekli konuşuyorum. Neticede ben yeni elemanım, bu yüzden daha çok dinleyip öğrenmeye çalışıyorum. Nihayetide yükselen bir dalga, tüm gemileri yüzdürür.’’

Ballmer gemisini yüzdürüyor. Bu yalnızca Clippers’ı gelecekte satın aldığı değerde tutmayla ilgili bir şey değil, daha da ötesinde Ballmer gelişimi kulübe teknolojiyi getirerek sürdürmeyi planlıyor. Özellikle takımın maçlarının yayın hakları konusunda… Bu sezon sonunda sona eren ve takımın kasasına yıllık 25 milyon dolar getiren yerel TV anlaşmasının ardından Clippers şu sıralar Fox Sports ile pazarlıklara devam ediyor.  Gelen son haberlere göre kulüp, maçların taraftarlara direkt olarak yayınlanması hizmetini veren bir stream formülü için 60 milyon dolarlık bir teklifi reddetmiş durumda.

Ballmer, NBA’in bu deneyim konusunda kendilerini desteklediğini belirtiyor. Bir diğer lig olan Ulusal Futbol Ligi’nde (13 milyar dolarlık ekonomisiyle Amerikan spor coğrafyasını domine eden canavar) bu yok: ‘’NFL’de yerel yayın yok. Nasıl deneyimleyebilirsiniz ki?’’ diyor Ballmer, ‘’Çok iyi bir durumdalar, çünkü her şey ulusal. Daha farklı şeyleri test edip deneyimlemeyi de düşünmeliler. Beyzbol maçları yerel TV’lerde yayınlanıyor, ancak birçok beyzbol seyircisi 55 yaşın üzerinde. Bu da deneyimlemek isteyebileceğiniz taraftar grubu olmayabilir.’’

Ulaşmak isteyeceğiniz taraftar grubu, kablo kullanmayan, deneyimini Vine, Instagram, Facebook, Twitter veya Facebook’la destekleyen tiplerden oluşuyor. Bu çocuklar maçları, önemli anları ve çarpıcı bölümlere gerçek zamanlı olarak ulaşabildikleri en kolay yoldan ulaşabiliyorlar.
Bu sezonun imza maçlarından birini düşünün. Şubat ayında oynanan Golden State Warriors – Oklahoma City Thunder maçı. Cumartesi gecesi ABC’de yayınlandı ve son 3 yılda Noel Geceleri hariç oynanan normal sezon maçları arasında en yüksek reytinge ulaşan maç oldu. Kıran kırana geçen karşılaşma uzatmaya gitti ve Curry’nin son saniyede 9.7 metreden attığı üçlükle bitti.
O an bir sosyal medya çılgınlığının fitilini yakmıştı. Facebook’ta o maçın önemli anlarını gösteren video 60 milyondan fazla izlenmeye ulaştı, Twitter’da süper yıldızlardan bahseden, feryat figan binlerce tweet atıldı.

Twitter’ın COO’su (Chief Operation Officer) Adam Bain, konuyla ilgili ‘’Oyuncular sahadan ayrılıp soyunma odasına gittiklerin yaptıkları ilk şey telefonlarını alıp Twitter’dan gelen tepkilere bakmak oluyor. Duşa girmeden veya başka bir şeyden önce hemen telefonlarına uzanıp o gece yaptıklarına dair tepkilere göz atıyorlar’’ diyor.

Spor ve sosyal medya birbirini çok iyi tamamlayan birer ikili. Geniş, güçlü ve kararlı bir kitle, bu diyalog temin eden platformları kullanarak Kuzey Amerika’da NBA’i hiçbir diğer ligle kıyas edilemez bir sosyalliğe ulaştırdı. Bu sezon NBA lig, takım ve oyuncu hesaplarıyla birlikte Çin’de 1 milyar takipçiye erişim sağladı. NBA’in yalnızca resmi hesapları dikkate alındığında 66 milyon takipçisi var ve bu rakam NFL’i neredeyse ikiye katlıyor. Beyzbol ligi MLB’de ise bu yalnızca 15 milyon. Buz Hokeyi Ligi NHL’in 11 milyon takipçisi var ve bu rakam, Stephen Curry’nin takipçi sayısının yarısı kadar. 

Cleveland Cavaliers’ın sahibi Dan Gilbert, ‘’Bu bir kaza ya da tesadüf değil’’ diyor: ‘’Oyunun kendisi zaten diğer üç spordan daha çekici. Oyuncuların kask veya başka bir koruyucu materyal kullanmadıkları bir lig olarak NBA, yıldızları bir birey olarak tanıma imkanı sunuyor. Oyunculara kendinizi yakın hissettikçe bu bağlantıya sadık kalıyorsunuz.’’

Basketbol diğer kaba sporlara nazaran böyle yüksekte durdukça bu yakınlığı hissetmemek neredeyse imkansızlaşıyor. Beyzbolda ‘oyunu doğru oynamak’ oyuncuların sahada bir şeyi kutlamalarının veya gövde gösterisi yapmalarının nadiren görülmesi anlamına geliyor. NBA’de ise insanı işin içine çeken şeylerden biri duygular, oyuncuların başarı veya başarısızlık durumunda verdikleri tepkiler. E haliyle oyunun en popüler oyuncuları, sahada en duygusal tepkileri veren oyuncular oluyor. Warriors Forveti Draymond Green’in göz alıcı hareketlerden sonra pazularını gösterişini hatırlayın. 

Neden bahsettiğimi şu sporu takip etmiyorsanız bile illa ki biliyorsunuzdur. Instagram’ın ana sayfasında gezerken, Twitter’da hashtag’ler veya pazuları gösteren smile’larla döşeli tweet’lerden veya 6 saniyelik bir Vine videosundan… 6 saniye demişken, bu da çarpıcı bir smacı veya uzuuuun mesafeli bir üçlüğü göstermek için ideal uzunluk bu. NBA’in göze hoş gelen görüntüleri ziyadesiyle paylaşılabilir ve NBA de diğer liglere nazaran bu paylaşım ekosisteminin filizlenip çiçeklenmesine bayıla bayıla müsaade ediyor. Geçtiğimiz Ekim ayında NFL, Twitter’a bir düzineden fazla uyarı gönderip maçlardan alınan görüntülerden oluşan GIF’lerin ve videoların kaldırılmasını talep etti. Twitter da onlara materyalleri kaldırmakla birlikte hesapları da askıya almayla yanıt verdi. Benzer bir biçimde MLB de önemli pozisyonların paylaşılması konusunda aksiyonlar aldı. Her ne kadar iki lig de haklarını korumaya çalışıyor olsa da bunun ne kadar zekice olduğu iş perspektifinde tartışılabilir bir şey.

NBA için ise değil. NBA maçlarını yayınlayan ve ligin resmi internet sitesini yöneten medya devi Turner’ın patronu David Lavy, ‘’Adam Silver, insanların TV’den bazı şeyleri kaydedip YouTube’a yükleyeceklerini önceden sezimsedi. Instagram’ı anladı, Snapchat’i anladı ve taraftarların nerede olduklarını iyi değerlendirdi. Nihayetinde balık neredeyse sizin de gidip orada balık tutmanız gerek, değil mi?’’

Data olgusu da bu seziye destek atıyor. Dan Gilbert ‘’Bu neredeyse bedava reklam gibi. Bence bu lig için harika bir şey, ligi büyütüyor, tanıtımını yapıyor ve NBA de bence bundan gayet iyi faydalanıyor’’ sözleriyle bu politikayı destekliyor. Facebook’un yaptırdığı özel bir araştırmada 9 NFL maçı seçildi. Buna göre maçların başlamasından 15 dakika önce yapılan her bir Facebook paylaşımının, yayının ilk dakikasında binin üzerinde yeni izleyiciyi ekran başına getirdiği tespit edildi. Bu yayın haklarınıza bir tehdit değil, can simididir.

Eğer 1000 yeni izleyici rakamı size fazla gibi geldiyse, paylaşılan o postu gören kaç milyar insan olduğunu bir düşünün. Basketbolun dünya çapındaki ayak izleri hayli uzun, ancak 1992 Barcelona Olimpiyatları’nı yeri bambaşka. Bu organizasyonda Michael Jordan, Magic Johnson, Larry Bird, Charles Barkley gibi oyunculardan oluşan Rüya Takım’ın yer alması, NBA yıldızlarını dünya çapında birer küresel ikona çevirip uluslararası oyuncuların gelişiminde önemli rol oynadı. NBA geçen sezona 37 farklı ülkeden 100’ün üzerinde oyuncuyla start verdi, ki bu rakam tüm ligin %22’sine tekabül ediyor. Haliyle bu da yeni ve dev bir uluslararası taraftar kitlesine ulaşmak demek oluyor. NFL geçenlerde gelecek sezon 10 Perşembe gecesi maçını Twitter’dan bedavaya yayınlayacağını duyurdu. Bu hamleyle uluslararası taraftar kitlesini geliştirmeyi planlıyorlar. Ancak NBA’in yakaladığı küresel başarı için daha kırk fırın ekmek yemeleri gerekiyor.

Adam Silver ‘öteki futbol’un da farkında: ‘’Futbol küresel bazda basketboldan çok daha büyük’’ diyor yeni komisyoner: ‘’Basketbolla futbol arasındaki mesafeye baktığımızda dev bir üstünlük görüyoruz. Ancak nasıl ki futbolda bazı Avrupa ligleri dünyanın en iyi ligi olabiliyor, NBA de açıkça dünyadaki en büyük basketbol ligi. Yalnızca dünya çapında oyuncuları değil, tüm dünyanın ilgisini de topluyoruz.’’


Tüm bu ilgiye rağmen değiştiremeyeceğimiz faktör şu ki birçok taraftar, aksiyonun vuku bulduğu o salonlara yakın bir yerlerde yaşamıyor. İşte bu yüzden ligimiz, bu sezonun Oracle Arena’daki açılış gecesinde bir profesyonel spor etkinliğindeki ilk sanal gerçeklik (VR) uygulamasına imza atmaktan ötürü büyük heyecan duyuyor. Teknoloji şirketlerinin yetkililerini içeren bir taraftar grubu, arenanın içinde bir yerlerde penceresiz bir odada toplandı ve Samsung VR setiyle bir anda kendilerini hiçbir zaman olamayacakları bir yerde; sahanın ortasında, parke üzerinde buldular. Golden State Warriors’un ortaklarından Joe Lacob bunu şöyle anlatıyor: ‘’Sahada benim yanımda oturan saha içi koltuk sahibi taraftarlara her seferinde ‘Hayatınızın en muhteşem spor deneyimini edinmek üzeresiniz’ diyorum. Bir beyzbol stadında veya bir futbol alanında nerede oturduğunuz umrumda bile değil, bu bambaşka bir şey çünkü.’’

Patronların All-Star karması

Steve Ballmer – Los Angeles Clippers
CV: Microsoft’un eski ortağı ve CEO’su
Yatırımları: Second Spectrum (Spor Teknolojisi) ve Twitter (Yüzde 4’ü onun)

Dan Gilbert – Cleveland Cavaliers

CV: Quicken Loans ve Rock Ventures’in kurucusu ve sahibi
Yatırımları: Rocket Fiber (fiberoptik internet hizmet sağlayıcısı), Genius (internet girişimi), StockX (Sınırlı sayıda üretilen, yüksek talep gören spor ayakkabıların satışını sağlayan girişim)


Joe Lacob – Golden State Warriors

CV: Kleiner Perkins Caufield & Byers’ın ortağı
Yatırımları: AutoTrader (İkinci el araç sitesi), NuVasive (Medikal Ürünler)

Mark Cuban – Dallas Mavericks

CV: Broadcast.com’un kurucusu, girişimci.
Yatırımları: Sportradar (Spor datası toplayan dev bir şirket), Axon Sports (Sporcular için antrenman programları geliştiren akıllı uygulama), Cyber Dust (Kriptolu mobil yazışma uygulaması) ve Nativ (Mobil uygulama yapım desteği veren yazılım)

Peter Guber – Golden State Warriors

CV: Medya patronu, Los Angeles Dodgers ve Los Angeles Futbol Kulübü’nün sahibi
Yatırımları: NextVR (Sanal gerçeklik hizmeti), Whipclip (Sosyal TV platformu) 

Vivek Ranadive – Sacramento Kings

CV: Tibco ve Teknekron Yazılım Sistemleri’nin kurucusu
Yatırımları: Google, Yahoo, WebEx, Game Time (Maçlara son dakika biletleri temin eden platform), Tintri (iCloud gibi bir şey), TopCom (dünya liderlerine iletişim hizmeti veren bir firma)
 
TV’de bir NFL maçı gibisi yoktur. Kamera tüm o karmaşık aksiyonun içindeki her şeye zoom yapabilir ve sahada neler olduğunu görebilirsiniz. O sahaya bir VR kamera koymak (teknolojisi ne kadar iyi olursa olsun) mevcut yayından daha etkili bir kar bırakmayabilir. Ancak Lacob’un bahsettiği gibi, bir basketbol maçında saha kenarının tam ortasına bir VR kamera koyup taraftara sanal gerçeklik deneyimi yaşatmak mevcut yayına toz yutturabilir.

Normal gerçeklik göz önünde bulundurulduğunda o gece oynanan maçın sanal gerçeklikle yayınlanması bir zafer olmasa da zafer denemesiydi. Sahanın ve derinliğin verdiği hisle birlikte sahada yer alan bazı doğal detaylar (ayakkabıların parkeye sürtmesiyle çıkan gıcırtı, mücadele esnasında gelen homurtu ve patırtılar) bu yayında yoktu. Ancak teknolojinin gelişmesiyle bunun nasıl bir noktaya ulaşabileceğini hayal etmek için bu deneyim kafiydi.

Lacob’un ortağı Peter Guber da (hem bireysel, hem kulüp olarak) yatırım yaptığı ve açılış gecesinde denedikleri VR teknolojisinin sunduğu potansiyelden büyük bir heyecan duyuyor. 30.5 milyon dolarlık firmadaki diğer yatırımcılar da (Comcast ve Time Warner, aynı zamanda New York Knicks ve New York Rangers’ın sahibi olan MSG Company) aynı heyecanı taşıyor. Guber, ‘Stadyuma yalnızca 18 bin kişi gidebiliyor. Oysa dünyada 7.5 milyar insan var. Yani bu, stadyumdaki bir koltuktan vazgeçmeniz anlamına gelmiyor. Tam aksine aynı kotuğu 100, 200, 500 kez daha kar edebilir hale getiriyorsunuz.’’

Burada büyük ikramiyeyi taşıyan potansiyel Çin’de. Bazı tahminlere göre Çin’de basketbol oynayan insan sayısı, ABD nüfusuyla aynı: 300 milyon. NBA, bu devasa Çin pazarının ligi küresel ekonomide stratosfere taşıyacak bir makinaya dönüştürmenin hayallerini kuruyor. Bu taraftarları alıp sanal saha içi koltuğuna oturtursanız bu sizi doğrudan roketleyecektir.

Kısa bir süre öncesine dek NBA yetkilileri, ligin Avrupa veya Asya’da büyüyebilmesi için buralarda bir NBA takımı kurmanın mantıklı olabileceğini düşünüyordu. Şimdilerde kimse bunu düşünmüyor. Adam Silver’ın söyledikleri bunu destekler nitelikte: ‘’Bizim gelecek 10 yıldaki istikbalimiz, teknolojinin saha içi deneyime ne kadar yakın olabileceğiyle doğrudan ilintili.’’ VR basketbolu taraftarlara götürebiliyorken, taraftarları niye basketbola götürelim ki?

2016 NBA All-Star Etkinlikleri boyunca bilet alması en zor şey kimsenin savunma yapmadığı, bol bol hızlı hücum ve smaçlarla süslü All-Star maçı değildi. Ligdeki ikinci yılını oynayan iki akıl almaz atletin muhteşem kapışmasını gösteren (Zach LaVine vs. Aaron Gordon) Slam Dunk Yarışması da (gelmiş geçmiş en iyilerden biri oldu ve videoları Facebook, Twitter, Instagram, Snapchat ve YouTube’da 140 milyonun üzerinde izlenmeye ulaştı) değildi.

Girmesi en zor oda, Fairmont Royal York Hotel’deki balo odasıydı. O gün bu odada NBA takım sahipleri, teknoloji camiasından kişiler, basın mensupları ve diğer spor liderleri, 17’inci geleneksel teknoloji zirvesinde bir araya gelmiş, uygulamalar, analitikler, datalar ve smaçlardan söz ediyordu.  Katılımcıların isimleri değişmişti, ancak önemleri aynıydı. NBA’de çalışan üst düzey bir yöneticiye bu zirveye bir bilet aldığımı söylediğimde bana ‘’Bana içeride ne olduğunu anlatman lazım, ben giremedim’’ demişti.

İçeridekilerin fikirleri rahatlıkla tartışabilmeleri için zirvede konuşulanlar salonda kalıyordu. Günün en fütüristik anı, patron Silver’ın sunumu esnasında, zirvenin hemen başında yaşandı. Silver, basketbolun geçmişinde bahsediyor, oyunun mucidi James Naismith’in Kanadalı olduğunu belirtiyordu. Silver konuşurken Naismith’in fotoğrafları, arkasındaki sahneye projeksiyon cihazıyla yansıtılıyordu. Ta ki Naismith’in bir fotoğrafı Silver’ın konuşmasını kesene kadar… Naismith, şok edici bir hologram görüntüsüyle sahnede görüldü. NBA bu anı sosyal medyada paylaştı ve Naismith’in Vine videosu, 12 milyondan fazla kez görüntülendi.

Hologram konuşuyordu: ‘’NBA’in mobil, sosyal ve on-demand içerik platformlarını benimsemesi sayesinde bugün NBA basketbolu, hiç ulaşmadığı kadar büyük kitlelere ulaşıyor’’ diyordu Naismith’in hologramı: ‘’Oyun geliştikçe ve dünyaya yayıldıkça, lig de sanal gerçeklik, 4K Ultra Yüksek Çözünürlüklü televizyon, hatta hologramlar gibi teknolojilerle zirvede yer almaya devam edecektir.’’ Hologram yalnızca görsel bir etkileyiciliğe sahip değildi; ayrıca keskin ve kesin bir mesaj da iletiyordu.

2500 milden fazla uzakta bir yerlerde, Steve Ballmer, LA Clippers’ın bağlılığını ve heyecanını geliştirecek yeni yollar bulmak için sinsi planlar yapıyordu. Bu planların bir parçası da yeni maskottu. Teknoloji zirvesinden iki hafta sonra, Ballmer Chuck the Condor adlı yeni maskotu tanıtmak için sahaya çıktı. Ancak dahi patronun asıl bombası bundan sonraydı. Ballmer bir trambolin yardımıyla smaç yapacağını açıkladı. Ve eğer başarırsa, her taraftara bir çift ayakkabı hediye edileceğini söyledi.


Hatırlatayım, 60 yaşındaki bu adam sahaya çıktı, havaya zıpladı ve trambolinden sekti. Gözleri ve ağzı kocaman açıktı. Havada şöyle bir süzüldü ve smacı basıp zafer çığlığını patlattı. Chuck the Condor unutulmuştu, taraftarın çılgına döndüğü bu andan sonra Clippers oyuncuları da patrona bir beşlik çakmak için etrafını sarmışlardı. Olayın video ve vine’ları hızla yayıldı. Olay herhangi bir spor karşılaşmasında vuku bulabilirdi, ancak sonrasında gelen şaşırtıcı yayılışı, sadece ve sadece geleceğini bir tek bilet satışlarında değil, paylaşım ve repostlarda arayan NBA’de mümkündü.



Makalenin orijinali: http://www.wired.com/2016/05/how-tech-took-over-the-nba/?mbid=social_fb
Çeviri: Ahmet Melik SUBAŞI

Hiç yorum yok: