27 Haziran 2016 Pazartesi

Madalyonun öbür yüzünü gösteren kitap: Benim Hikayem


Dijitalin cirit attığı, favorilerinize eklediğiniz onlarca makale okunmak üzere sizi beklediği şu dönemde bir kitaba yumulup bir solukta okumak eskisi kadar kolay değil. Ama kitapta yazan şey, kendi ağzından Shaquille O'Neal'ın hikayesi olunca yalnızca bir molayla dahi bitebilen, akıp giden bir şeyle yüzleşiyorsunuz.


Yaklaşık 250-300 sayfa civarı olsa da şu kitap, NBA tarihinin en muhteşem zamanlarına damgasını vuran, Shaq gibi bir karakterin öyküsü için çok kısa. Yine de güzel bir kariyer özeti, Shaq'tan bile ummayacağınız kadar samimi bir üslupla anlatılmış harika hikayeler ve Diesel'in kendine özgü eğlenceli mizacıyla hayli keyifli bir şey çıkmış ortaya.

Yalnız şunu üzülerek belirteyim: çevirisi berbat. Bir basketbol yıldızının hayatının anlatıldığı kitabı tercüme edecekseniz, yalnızca İngilizce bilmeniz yetmez. Biraz da olsa basketbol bilmeniz gerekir, ki bu bence basketbol değil teknik bilgi isteyen herhangi bir kaynağı çevirirken de elzem olan bir şey. Neyi çeviriyorsanız onu biraz tanımanız gerek, değil mi? En azından 'Career Points'i Kariyer Puanı, takas edilmeyi transfer edilme, genel menajeri genel müdür gibi çevirmemeniz gerek. Kitapta bunun gibi anlamsızca birçok kelime var ve 'Kesin şunu kast etmiştir' deyip doğrusunu tahmin edebilen biri değilseniz anlamanız zor.

Shaq'ın öyküsünün en cazip yanı, bizim dışarıdan gördüğümüz bazı şeyleri perde arkasını direk muhatabından, sansürsüz, dobra dobra okumanıza imkan veriyor olması. Birkaç tanesini derledim ve kitabı alıp okumanız için size ilham ve heyecan verebilmesi adına spoiler tadında veriyorum. Tabi bu mevzular üzerinde konuşma ve yazma arzum da cabası:


En çok merak edilen konuların başında şüphesiz Shaq-Kobe kavgası geliyor. Üst üste üç şampiyonluk kazanan Los Angeles Lakers'ın iki muhteşem yıldızı arasındaki bu amansız rekabet, Hollywood'un ve LA'in acımasız asparagasıyla birleşince olay iyiden iyiye sulanmış, sulandıkça da büyümüştü. Kitapta Shaq, Kobe'yle birbirlerini ne kadar yanlış anladıklarına dair birçok anekdota değiniyor. Ancak yukarıda resimle gösterdiğim kısımda ipler tamamen kopmuş durumda. Shaq'in, TV'de kendisi hakkında zehir zemberek açıklamalar yapan Kobe'yi eni konu dövmeye gittiği an ortaya çıkan krizi kim çözdü dersiniz? Brian Shaw. Hani hep merak ederiz; takıma ağabeylik yapan oyuncuların soyunma odasında nasıl bir manevi değerleri vardır diye... Kariyerinin zirve notkasında üç haneli kontrata imza atan Juwan Howard'ın Miami'deki minimum kontratlı sezonlarında neler yaptığını, bu kitapta çaylak yıllarından söz edilen Derek Fisher'ın (ki o dönemde bile çok olgun olduğunu gözlemliyoruz okurken...) OKC Thunder'da ne iş yaptığını ve daha nicesini... Buradaki kahramanımız da Brian Shaw.

BShaw olmasa, muhtemelen Kobe birkaç dişini Shaq marifetiyle kaybetmiş olacaktı.

Bir takımın abisi olmak, şampiyonluk yolunda böyle bir görev görüyor işte. Kitabın başka bir bölümünde Shaq, 2010 sonrası Celtics'te geçen günlerinden birinde de Glen Davis'i dövmemek için kendini zor tuttuğunu anlatıyor. Davis'in 1 hafta boyunca Shaq'a bomboş pasları atmayıp saçma sapan jump shot'lar atması nedeniyle patlak veren bir takım içi huzursuzluk vakası. Kim çözdü dersiniz? Kevin Garnett. Nasıl çözdü dersiniz? Glen Davis'i bir sandalyeye oturtup ağlatarak, bildiğin koca bebek lakaplı dev cüsseyi zırıl zırıl zırlatarak.

KG'nin kariyeri, sırf onun da şöyle bir kitabı çıksın diye bitsin istiyorum.

Ayrıca şu Coloroado'daki tecavüz davası... Kobe Bryant, o olay devam ederken gelip hiçbir şey olmamış gibi çalışmalarına ciddiyetle devam etmiş ve takımdan kimseyle, bu konuyla ilgili hiçbir şey söylememiş. Shaq de üzerine varmamak için mevzuyu hiç açmamış ve Kobe, bu olaydan uzun bir zaman sonra ''O durumda bile gelip bana destek olmadın'' diye sitem etmiş.


Tim Duncan hayranıyım, Spurs tutuyorum, lakabım, sırt numaram ya da blogumun ismi 21 diye demiyorum ama okurken koltuklarımın kabardığı bir bölüm varsa o da bu olmalı. Gerçi Shaq'ın Duncan'a methiyeler düzdüğü tek sayfa burası değil ama en önemli nokta bu. Shaq, Timmy'den neredeyse idolüm diye söz ediyor. Kitap boyunca Shaq'in içindeki kazanma arzusunu, korkusuzluğunu, uyuşturucu savaşlarının ve mermilerin gölgesinde geçen çocukluğu ve sert bir asker olan üvey babasının tutumundan ileri gelen agresif ve sempatik-kavgacı yapısını sık sık gözlemliyoruz. Çavuş dediği ve babası olarak kabullendiği (kendisini bebekken terk edip ünlü olunca karşısına çıkan biyolojik babasının yüzüne bile bakmıyor) Phillip Harrison, o şatafatlı kariyer 28 bin küsür sayıyla sona erdiğinde bile ''Salak herif, o serbest atışları dediğim gibi atsaydın şimdi 30 bin sayıyı aşmıştın'' diyebiliyor, varın gerisini siz düşünün. Neyse.. Shaq'in bu şartlarda gelişen karakteri de genel olarak Alonzo Mourning gibi şeker adamla boğuşurcasına rekabet etmekten tut, izleyerek büyüdüğü Patrick Ewing'e meydan okumaya, blokları sonrası salladığı parmakla marka olan Dikembe Mutombo'yu maç boyunca çatır çatır ezip 'acıdı mı' diye sormaktan tut da David Robinson'a fiziksel olarak meydan okumaya kadar her şeye uzanan, süper agresif bir karakter. Demem o ki bu adamın saygısını kazanmak, onun korktuğu biri haline gelmek neredeyse imkansız.

Duncan bunu başarmış. Ne diyeyim, gözlerim doluyor be usta. Çok büyüksün Timmy, çok!


Kobe'nin sahadaki bencilliğiyle ilgili önemli bir nokta... Bu aslında daha çok teknik bir tespit, benim değineceğim şey ise daha farklı. Bu kitabı okurken takım oyunu olan basketbolda, bir marka olarak, bir NBA yıldızı olarak mücadele eden bu oyuncuların bencil yönlerini çok net bir biçimde görüyorsunuz. Bir NBA yıldızı olmak gerçekten büyük egoları bünyenizde barındırmak demek. Bu adamları bir soyunma odasına sokup, aynı formaları giydirip sahaya sürmek ve dengeli bir takım olarak, uyum içerisinde mücadele etmelerini sağlamak... Bunun ne kadar zor bir şey olduğunu damarlarınızda hissediyorsunuz bu kitabı okurken. Her biri birer yıldız, korkunç (evet, gerçekten korkunç) paralar kazanıp yaş takvimleri daha 25 demeden inanılmaz şöhretlere ulaşıyorlar. Dahası hemen hepsi fakirlikten, yokluktan, kirli sokaklardan, belanın içinden gelen tipler... Hiçbir şeye eyvallahı olmayan, zengin, güçlü, şöhretli, ukala, bencil ve hatta -Shaq hariç- genel olarak çok eli sıkı, cimri adamların saha dışındaki yüzlerini görmek biraz şaşırtıyor. Bu adamları kontrol etmenin ne denli dehşet verici bir şey olduğunu bir kez daha anladım bu kitabı okurken.


Bir takım şampiyonluk kazandığı zaman tribünler MVP'nin veya antrenörün adıyla inler. Lakers kazanmışsa mesela; herkes -o dönemde- Kobe'den, Shaq'ten veya Phil Jackson'dan bahseder. Tüm manşetlerde, köşe yazılarında, billboardlarda, reklam filmlerinde ve her yerde onları görür ve duyarsınız.

Ne büyük trajedi... Oysa ki o parçaları bir araya getiren, yöneten, onlar için doğru yerin burası olduğuna kanaat getiren, kontratlarını teklif edip onları takıma transfer eden, gerektiğinde onları kovup takas edebilecek konumda olan, kısacası şampiyonluk formülünü oluşturan bir simyacı vardır. Gizli birer kahramandır şampiyon takımların genel menajerleri.

Mesela... Euroleague'de final oynayan Fenerbahçe'de taraftar sezon boyunca Obradovic'in askerleriyiz diye inletti tribünleri. Kabul; Zeljko Obradovic ve oyuncuları muhteşem iş çıkardılar, eyvallah. Ama o parçaları bir araya kim getirdi? Maurizio Gherardini'ye imparator diyebilen kaç kişi var?

Neyse... Bu sayfada beni dehşete düşüren şey, NBA'in logosuna ilham veren Jerry West'in Kobe Bryant hakkındaki ileri görüşlülüğüydü. 18 yaşında, 13'üncü sıradan seçilip takaslanmış 18 yaşındaki bir ergen için ''Bir gün bu oyunun en iyisi olacak'' diyen göz, nasıl bir gözdür? İnanılmaz...


Shaq burada da tam olarak buna değiniyor zaten. Genel menajer faktörü... 2.16'lık bu dev, Lakers'tan kopup Miami Heat'e gidiş öyküsünü anlattığı bu bölümde, kendisini o dönemin rekor kontratıyla Lakers'a transfer eden Jerry West ile Mitch Kupchak arasındaki farkı net bir biçimde belirtmiş.

Pat Riley'i nasıl tanırsınız? Bir de Shaq'in ağzından dinleyin. Eski usül yöntemleri kullanan, kazanma arzusuyla yanıp tutuşan, süper kontrolcü ve otoriter, sert bir patron düşünün. Tesislerin her yerine kamera koyup her şeyi izleyen türde biri...

Doktorun işine karışılmaz değil mi? Yanlış tedaviyi yapan doktorların Shaq'i ne hale getirdiğini, Phoenix'e gittiğinde orada tanıştığı -ve hayatı boyunca onlarla çalışmaya devam ettiği- sağlık ekibinin yenilikçi ve isabetli tedavileriyle oluşan farkı okuyun.

1995'te final oynayan Orlando Magic'te ana dörtlüyü oluşturan parçaların, NBA Finali'ne dört gün kalana dek vur patlasın çal oynasın parti yapmalarını, Shaq'in renkli hayatını, yatırımlarını, pişmanlıklarını, kırgınlıklarını, yanlış anlamalarını, bildiklerimizin ötesindeki hayati detaylarını...

Okuyun derim.

Sevgiler,




Ahmet Melik SUBAŞI
@ahmetmsubasi
ahmetmeliksubasi@gmail.com
  

Hiç yorum yok: