20 Haziran 2016 Pazartesi

Arkadaşlar, aranızda hala LeBron James'i sevmeyen var mı?


Yarım sezonluk baş antrenörlük deneyimiyle, final serisinde 3-1'den dönmeyi başaran Tyronn Lue, LeBron dışındaki diğer iki yıldızlardan Kyrie Irving, Kevin Love, ligin veteran guardlarından Mo Williams, küçük ve geçici bir kontratla kadroya katılıp kupayı kaldıran Dahntay Jones, dünyanın öbür ucundan gelmiş beyaz bir oyun kurucu; Matthew Dellavedova, 15 yıldır ligde top koşturup kariyerinin son maçında şampiyonluğu kazanan Richard Jefferson, ligin yaramaz çocuğu JR Smith, doğru yerdeki adam James Johnson, sezon devam ederken nişanlısına evde, 911'i arayarak kendi imkanlarıyla doğum yaptırıp kızını kucağına alan Iman Shumpert... Hepsinin apayrı bir hikayesi var ancak bunu başka bir yazıya ayıracağım.

Bu köşe, 'Kral'ın köşesi.

İşte LeBron James'in geniş kariyer perspektifinden şampiyonluğun öyküsü...


Sene 2003. Lise 3'teyim. Sokağa çıkıp birine ADSL desen sadaka diye 1 milyon TL verirler. O zaman YTL yok, tıpkı YouTube gibi... 256k modemle internete bağlanıp Kazaam'dan 20 megabaytlık video indirebilmek, Napster kullanıp MP3 arşivlemek falan olağanüstü bir şey.

Aaron Afflalo'nun, 50 Cent'in Get Rich or Die Trying (In Da Club'ın olduğu albümü) albümünü korsan CD'ye basıp satarak parayı vurduğu dönemler... (İtiraf: o CD'lerden ben de çok ekmek yedim. CD-ReWriter sahibi olmak da muhteşem bir olaydı.)

O dönem AND1 Mixtape mevzusu patlamış. Normal sezon akarken Allen Iverson'a, Kobe Bryant'a, Tracy McGrady'e, Shaquille O'Neal'a, Kevin Garnett'e falan tutuluyoruz. Yaz gelip sezon kapandığında da Hot Sauce, Skip To My Lou, Main Event, Flash, AO ve New York'taki Rucker Park'ta olup biten her şey...

Draft denen şeye en çok dikkat kesildiğimiz yaz o yaz olsa gerek.

Dayım (abi-kardeş gibiyiz) dedi ki; ''Oğlum NBA'e bir herif geliyor, senin yaşlarda bir şey ama inanamazsın, gel gel şuna bak..''


Henüz 17 yaşındaydı ve tarihin en derin NBA Draftı'nda (Carmelo Anthony, Dwyane Wade, Chris Bosh, Kirk Hinrich, David West, Chris Kaman, Kyle Korver ve hatta Mo Williams...) ilk sıradan seçilmesine kesin gözüyle bakılıyordu. Size şimdi aşina gelebilir ama o dönemde 8 yıldır Play-Off yapamayan Cleveland için ilk sıradan seçmek sağlam piyangoydu.

LeBron'u seçtiler. İki sezon boyunca 9'uncu sıradan kılpayı kaçan Play-Off, 2005-06'da geldi. Çok değil, bir sezon sonra da, 2007'de Spurs'ün karşısına dikildi Bron ve dün akşam mağlup ettiği Anderson Varejao. O maç bittiğinde seriyi 4-0 kazanan Tim Duncan, 22 yaşındaki LeBron'a sarılıp ''İyi işti dostum. Bu lig yakında senin ligin olacak. Bu şampiyonluğu bu yıl almamıza izin verdiğin için teşekkürler'' diye takılacaktı.


Bugün olsa aynı kararı alır mıydı bilinmez; ama takvimler 2010 yazını gösterdiğinde LeBron James önderliğinde şampiyonluğun kıyısından dönen Ohio ahalisi için korkunç bir şey oldu. Doğup büyüdüğü kentin takımı olan Cavaliers ile sözleşmesi sona eren Bron, Pat Riley'in patronluğundaki Miami Heat'e gitme kararı almıştı. Daha lige gelir gelmez kendine Kral James lakabı koyan, forma numarası olarak 23'ü seçen bu cüretkar adamın bu kararı bir canlı yayın şovuna dönüştürmesi, üstelik karar anını ''Yeteneklerimi South Beach'e taşıma kararı aldım'' gibi ukala bir cümleyle sulandırması, dün geceye dek etkisini çoğunlukla sürdüren LeBron Nefreti'nin fitilini ateşlemişti.


Düne kadar sırtınızdan çıkarmadığınız bir formayı yaktığınızı düşünün. Öyle bir travmaydı.,


LeBron hiçbir zaman inkar etmedi o gece söylediği şeyleri... Hatasını kabul etti ama niyeti açıktı. Sunucunun 'Neden Heat?' sorusuna verdiği cevap kadar açıktı: ''Bana arzu ettiğim başarıyı birkaç kez kazandırabilecek doğru adres orası.''

Güçlerini Dwyane Wade ve Chris Bosh ile birleştirmiş birinin Kral lakabıyla gezmesi iyiden iyiye herkese antipatik gelmeye başlamıştı. O dönem birçok kimse, 2006'da Miami Heat'i 2-0 geriye düştüğü final serisinde üst üste dört galibiyete taşıyarak şampiyonluk kazanan Dwyane Wade'in ve Toronto günlerinde her maç 25-15 basmayı rutin haline getiren Chris Bosh'ın bu tavra razı gelmeyeceğini dahi düşünüyordu. Ancak o ekip, Shane Battier, Ray Allen gibi uyumlu ve üst düzey yan parçalar ve Pat Riley'in birleştirici dehasıyla harika bir çekirdek oluşturup üst üste dört kez NBA Finali oynadı ve LeBron, iki kez şampiyonluk sevinci yaşadı.

Michael Jordan'la kıyas etmek falan şöyle dursun, birçok kişi tek başına dünyaya meydan okuyamayıp Wade-Bosh ikilisinin yanına sığınan bir adamı, ''Savaşmayı kabul etmiş'' bir kahraman gibi bile görmüyordu. Kaldı ki arada bir 2011 faciası olmuştu ki evlere şenlik... LeBron James, Dallas Mavericks'le oynanacak final serisi için büyük ve iddialı bir yığın söz söylemiş, Dirk Nowitzki ve arkadaşları bu sözlerin bedelini ona ağır ödetmişti. 2011 NBA Finali deyince akla bugün Mavs'ın zaferinden çok, LeBron'un o seride nasıl sahada kaçacak delik aradığı gelir.

Sonraları çok yazılıp çizildi. LeBron'un psikolojisini, tercihlerini, saha içindeki gel gitlerini, tutarsız davranışlarını anlamlandırabilmek için çocukluğuna inip aile yaşantısına, babasıyla yaşadığı problemlere, Akron'da 1985'te dünyaya geldiğinde 16 yaşında ve yalnız bir annenin çocuğu oluşuna kadar gidildi.

Fikrimi sorarsanız; bence her NBA yıldızı için şampiyonluk kazanamamak çok geçerli bir fobidir. Kendi kariyerlerimizde de öyle değil mi? İşinizde LeBron kadar iyi olsanız, ancak çalıştığınız kurum başarısız, arka planda kalmış, yetersiz bir müessese olsa ve boşuna, hatta akıntıya karşı kürek çektiğinizi düşünseniz... Aynı esnada size tam ters yönde tam gaz giden, Pat Riley gibi bir CEO'su olan bir firma, en muhteşem pozisyonu teklif etse?

LeBron'un South Beach tercihini daha çok buna tahvil etmiş ve hak vermişimdir. Evet bu bir korkaklık... Steve Nash, Allen Iverson, Tracy McGrady, John Stockton veya Karl Malone gibi, kariyerde şatafatın ve başarının dibine vurup formayı yüzüksüz, boş parmaklarla asmak, Bron gibi bir karaktere korkunç geliyordu.

Miami'ye gitti, Wade, Bosh ve diğerleriyle kol kola verip bu kabusu yendi ve gerçek misyona, gerçek mücadeleye, en olgun zamanında, tam zamanında geri dönme kararı aldı.


''Meydan okumayı kabul ediyorum. Evime dönüyorum.''

Geçen yıl, Golden State Warriors'un yılıydı. Olup bitenleri biliyorsunuz. Cavs, Bron'un bıraktığı Cavs değildi. Yenecek kırk fırın ekmek vardı ve bu halde bir şampiyonluk kazanabilek, LeBron'u bile aşabilirdi. Sahaya çıkmadan önce tünelde takım arkadaşlarına ''Follow My Lead'' -Benim liderliğimi takip edin- diyen bu adamın Cavaliers'daki görevi bir süper yıldız olmakla sınırlı değildi. Takımı kuran, transferleri yapan, boşlukları salary cap gibi sınırlara uygun olarak dolduran bir genel menajer gibi yönetimle pazarlık yapıyordu; aynı zamanda sahadaydı ve takımının bir numaralı opsiyonuydu. ''Kevin'i ikna etmeniz lazım, Tristan'la imzalamanız lazım, James'i de yanımda istiyorum...'' Sahadaki kadar masada da oynaması gerekiyordu. Çöplüğe dönmüş bir takımı süper yıldız maharetiyle NBA Finali'ne taşıma işini en son Allen Iverson, 2001'in Philly'siyle başarmış, ancak o da o dönemin GSW'si mahiyetindeki LA Lakers duvarına toslamıştı ve Bron'un, takvimler 2016'yı vurduğunda bu duvara ikinci kez toslamaya niyeti yoktu.

Hikayenin kalan kısmını son birkaç haftada izlediğiniz final serisinde gördünüz işte. O kısmı anlatmaya hangi lisan kafi gelebilir ki? Destan gibi, kitaplar dolusu yazarsın. Heriflerin sahada yazdığı şey destanken, makaleyle sınırlı kalmak ayıp olur.


Geçtiğimiz Nisan ayında ''Beni sevebilir veya benden nefret edebilirsiniz, ama günün sonunda bana SAYGI duyacaksınız!'' diye tweet atan, bu şehre bir şampiyonluk sözü veren bu adam sözünü tuttu. Daha isabetli bir tabir var mı bilmiyorum; kafasına vura vura, döve döve şampiyon olmak diye buna denir: LeBron James NBA Finaller Tarihi'nde bir final serisini sayı, ribaund, asist, blok ve top çalma olarak bildiğimiz beş major istatistik kategorisinde lider olarak tamamlayan ilk ve tek oyuncu olurken, takımı Cavs da NBA tarihinde bir final serisini 3-1'den çevirip kazanan tek takım oldu.



Kimse kimseyi sevmek zorunda değil, eyvallah. LeBron'dan bugüne dek nefret etmiş olabilirsiniz. Ama buraya kadar. Dün gece parkeye gömülen tek şey Golden State Warriors değildi. Bana sorarsanız LeBron James nefreti de büyük ölçüde tarihe karıştı dün gece.

52 yıldır hiçbir spor branşında şampiyonluk kazanamayan Cleveland, Cavaliers'ın tarihindeki ilk şampiyonluğuyla 'Cleveland Laneti'ne veda etti. Bugüne dek NBA tarihinde 32 kez bir takım final serisinde 3-1 geriye düşerken, Cavaliers dışında o kuyudan çıkabilen bir diğer takım daha olmadı.

Elbette her oyuncu için bir hikayesi vardı bu emsalsiz zaferin... Bu inanılmaz destanı herhangi bir finaliste karşı yazmak şöyle dursun, 73-9'luk rekorla NBA tarihine altın harflerle kazınan, muhtemelen tarihin en iyi takımı, Kasım 2013'ten bu yana ilk kez üst üste 3 kez yenildi.

Bu arada, tarihin en iyi takımı olduğu konusunda hala herkes hemfikir değil:

'NBA Şampiyonluğunu kazanan Cavs'a tebrikler. Warriors, harika bir normal sezon oynadınız. Ancak tüm zamanların en iyi takımı 1995-96'nın Chicago Bulls'u.''

6'ıncı maçta 27'de 16 şut isabetiyle 41 sayı atıp 11 asist, 8 ribaund, 4 top çalma ve 3 blok gibi korkunç rakamlar basıp yalnızca bir top kaybetmesine hala inanabilmiş değilim. Öyle bir maçta, öyle bir performansı bir bilgisayar oyununun en kolay düzeyinde sergilemek bile çok zor. Orada bile en az 3-4 top kaybedersin! Benim lügatıma James'in en unutulmaz Play-Off performansı olarak girdi bu, 2013'te Indiana'ya karşı 45 sayı, 18 ribaund bastığı maç kusura bakmasın.



Son maçta tam 47 dakika sahada kaldı. Final Serisi'nde oynanan 7 maç boyunca Cavaliers'ın ürettiği sayıların yüzde ellisine doğrudan etki etti. Bu konuda rekor da kendisine ait; geçen yılki finalde Love ve Irving'siz Warriors'a meydan okurken, bu rakamı %62 gibi dehşet verici bir seviyeye çıkarmıştı. 336 dakika oynadı iki takım ve 333 dakika baz alındığında iki takımın toplam skoru 699'a 699 şeklindeydi. Dengeyi, LeBron'un takımının final periyodunda bulduğu 18 sayının 13'üne doğrudan etki etmesi bozdu!

''İki yıl önce buraya geldiğimde bir hedefim vardı; bu şehre bir şampiyonluk getirmek. Bunun için her şeyimi verdim. Kalbimi, kanımı, terimi ve gözyaşlarımı oyuna feda ettim. Kuzeydoğu Ohio'luların son 50 küsür yıldır neyle baş ettiklerini biliyorum ve bu tarihin bir parçası olduğum için çok mutluyum. Şehre, evime dönmek için sabırsızlanıyorum. Sizleri kucaklamaya hazırım.''

Arkadaşlar, aranızda hala LeBron James'i sevmeyen var mı?




Ahmet Melik SUBAŞI
@ahmetmsubasi
ahmetmeliksubasi@gmail.com
  


1 yorum:

Ahmet Musa dedi ki...

Tek bildiğim efsane bi herif LeBron james kariyeri bittiginde çok üzüleceğiz