10 Şubat 2016 Çarşamba

Gençliğimdeki Ben'e mektup: Chauncey Billups




Takım arkadaşlığı başkadır. Ona sözüm yok. Bunlar bildiğin kardeşti. Billups'ın 'Gençliğimdeki Ben'e Mektup' tadında yazdığı muhteşem bir hayat hikayesi...





Sabah bu tweet'i attım.
Aynı günün akşamında, bu gece forması emekli edilecek olan Chauncey Billups'ın kendine yazdığı muhteşem mektupla karşılaştım.

Yoruma mahal bırakmamış; olduğu gibi çeviriyorum:


Sevgili genç Chaunce,

L.A'e geri gitmiyoruz. 

L.A'e, geri, gitmiyoruz.

L.A'e... Geri... Gitmiyoruz.

8 Haziran 2004, saat akşamın 11'i. Los Angeles'ta... 28 yıllık hayatının en önemli maçını kaybettin ve şimdi Detroit Pistons takım otobüsüne doğru yürüyorsun.

Staples Center'ı bu otobüsle terk edeceksin. Sonra bir uçağa bineceksin ve bundan saatler sonra, Lakers'la NBA Finalleri'nde seriyi eşitlemiş olarak sabah erkenden eve varmış olacaksın. Evet şu Lakers... Shaq, Kobe, Payton, Malone ve Zen Master. Üç kez üst üste kazanan, hanedan olmuş dünya şampiyonu.

Neyse, buna sonra bakacağız. Şimdi o otobüse odaklanmanın zamanı. Takım arkadaşlarıyla, kardeşlerle, Deeee-troit Baaaskeeeet-bolu ile dolu o otobüse... Bu otobüsteki herkes hayatlarındaki en ölümcül yenilgiyi aldı, tıpkı sen gibi. Ve sana ihtiyaçları var.

Oyun kurucularına ihtiyaçları var.

Senin sakinlik ve ciddiyetle Coach Brown'a (Tanrı onu korusun) Philly muhabbetini yapan herkesi sallaması gerektiğini söylemene ihtiyaçları var. O üzgün bir biçimde ''Bu en son olduğunda...'' diye söze başladığında bitirmesine bile izin vermeyip ona tüm kalbinle ''Endişelenme L.B'' demeli, onun ve tüm takımın Sixers'ın başına 2001'de gelen konusunda endişelenmemelerini iyice anlamalarını sağlamalısın.  Ve sonra Coach Brown dedi ki: ''En son... Amaan... En son diye bir şey yok. Bu hepimizin ilk fırsatı ve burası Philly değil.''

''Burası Detroit.''

 Bu belki birkaç saat sonra olacak, neyse. Şu an, söylediğim gibi olay Staples Center'ı terk eden, senin bindiğin o otobüs. Ona binip arkasına doğru, herkesin seni görüp duyabileceği şekilde yürümeni ve takım arkadaşlarına bakmanı istiyorum Hepsine. Ben'e, Rip'e, Tay'e, Sheed'e... Dikkatlerini çekene dek bakmanı ve şöyle söylemeni...

''L.A'e geri gelmiyoruz.'' 
''L.A'e, geri, gelmiyoruz!''
''L.A'e... Geri... Gelmiyoruz...!''

Evet, güzel. İşte böyle. 

Ve sonra dinle Chaunce: Oturmanızı istiyorum. Biraz müzik açmanızı ve otobüs yolculuğunun tadını çıkarmanızı. Uçuş sırasında biraz uyumanızı, eve gitmenizi, evde kalmanızı.

Ve gidip o lanet olası şampiyonluğu kazanmanızı...



Ancak ilk önce ilk iş. Biraz geri uzanalım.

Piston olmadan önceki haline, liderlikten, kazanandan, ya da Big Shot'tan öncesine. Dur bak dur; daha bir oyun kurucu bile olmadığın zamana gidelim. Tam altı buçuk yıl geriye; 21 yaşında, Boston'da çaylak kontratıyla oynayan ve berbat bir saç traşına sahip olduğun o günlere...

Sonra şu ana gidelim; bunu okuduğun ana.
1997'ye.
Neden 97? Pekala... Kötü haberlerim var, dostum.
Takas ediliyorsun. 



Biliyorum Chaunce, biliyorum.
Herkes kabul ediyor; çuvalladım. Sen bir çaylaksın. Hatta sadece çaylak da değilsin. Birkaç ay önce, NBA Draftı'nın 3. sırasında seçildi. Üçüncü sıra. Buradan seçilenler genelde sezon ortasında takas edilmezler. Olmaz öyle bir şey..

Olduğu zamanlar hariç.

Bu komik; kariyerin boyunca insanlar Coach Pitino ile yaşadığın korkunç ilişkiyi düşünecekler. Ancak gerçek şu ki ikiniz aslında çok iyi olabilirdiniz. Ve bir şey söyleyeyim mi; bu takas olduğunda Coach Pitino sana dürüst olacak. En azından böyle olacak.

Coach seni yanına alacak ve sana henüz takımdaki ilk yılı olmasına rağmen üzerinde Play-Off'a kalması için üzerinde büyük birbaskı olduğunu anlatacak. Takımın veteran bir oyun kurucuya sahip olduğunu ileri sürecek. Hep Kenny Anderson'a hayranlı duyduğunu anlatacak. Sana hala senin çok büyük bir oyuncu olacağına inandığını söyleyecek, ancak üzerindeki bu baskı ve mevcut kadroyla bunu yapması gerektiğini söyleyecek.

Bu takası öğrenmek seni çok sarsacak. Ne bir uyarı var ne bir şey. Karmakarışık hissedeceksin, canın yanacak ve ihanete uğradığını duyacaksın. Bunun gibi birçok şey hissedeceksin ve hiçbiri iyi hisler değiller. Ancak sana tavsiyem: sakın utanma.

Biliyorum kulağa çok da hoş gelmiyor. Ancak, biliyorum, biliyorum söylemesi kolay. Ancak bunu aşacağın yol bu Chauncey; bir hayat için basketbol oynaman gerektiğini hatırlamak...

Ve dik tutmak başını.

Bunu aşacaksın. Basitçe; utanmayarak. Ve utanacak hiçbir şey olmadığını anlayarak aşacaksın. Hiçbir şey.
Ha, sana söyleyeceğim bir şey daha var: Bu takas gizli bir nimet aslına. İlk bakışta öyle görünmeyecek, ancak açıkçası, dürüst olmak gerekirse uzunca bir süre böyle görünecek.
Ancak söz veriyorum; bu bir nimet olacak.
Sadece sabırlı olmalısın. 



Aynı zamanda, zor tabi. Chaunce, sana pembe yalanlar söyleyecek değilim; zor olacak.
Bu hep sende olacak, seniin üzerinde, senin basketbol sahranda. Boston'dan Toronto'ya, Toronto'dan Denver'a... Sıkı bir çaylaktan bir macera adamına, iki yıldan az bir sürede hem de...Ya da bu bir kavrama süreci olacak, herhalde.

Yanlış anlamaların başlayışı çılgınca.
7 gün 24 saat çılgın taraftarlarla ve gelişen bir medyayla sarılmış bir ligi kavramak her zaman ilginç bir şey olacak. NBA'de her şey üzerine yapıştırılmış bir hikaye ister. Bir söylenti, bir etiket, her ne ise işte. Biliyorum bu ve bunun gibi anlar berbat. Sana bu konuda tavsiyeler verebilmeyi isterdim. Ancak bu işi kavramaya niyetin varsa basitçe anlaman gereken şeylerden biri şu ki bu şey seni birkaç kez çarpacak. Chaunce, gerçek bu.

Sana bir örnek vereyim.

Denver'da, Coach Mike D'Antoni için oynayacaksın. Bu, ''7 saniye ya da daha az'  diye övündüğü Phoenix yıllarından hemen öncesine tekabül ediyor. Ancak o dönemde dahi aynı yaklaşıma, aynı düşünceye sahip olacak. Nick Van Exel'ı (veteran ama hala çok iyi oyuncu) merkeze koyduğunuz bir takımda oynayacaksınız.
Ancak Coach D bir fikir geliştirecek.
Diyecek ki ''Biliyor musun, ya da salla ya. En iyi iki oyun kurucumu sahaya süreceğim. Pozisyonlarının ne olduğu önemli değil, bir numara, iki numara, fark etmez. Oynayabilen adamları istiyorum.''

Ve sen bu teklifle seçtiği adam olacaksın.
Deli gibi savaşacaksın, alışacaksın ve kısa bir süre sonra Nuggets takımında, Nick ile birlikte shooting guard olarak ilk beş çıkacaksın. Kendinle muhteşem bir gurur duyacaksın Chaunce. Ve aramızda kalsın: duymalısın da. Genç bir oyuncu olarak bu değişimlere adapte olabilmek epey yürek ve yetenek ister. Shooting guard olarak ilk beş çıktığında bu büyük bir başarı olacak. Ancak işte bunnunla ilgili çılgın nokta: bu başarı seni yıllarca köpekletecek.

Şimdi seni duyabiliyorum. Bunu okuyup 'köpekletmek de ne, ne demek istiyorsun?' diye soruyor olacaksın kendine: 'Hani bu bir başarıydı?'

Dediğim gibi Chaunce, bu lig tamamen kavrayıştan ibaret. Ve söylemesi tuhaf ama ligdeki kimse gösterdiğin uyumu, değişimi ya da çok yönlülüğünü, sahaya koyduğun yeteneğini ve bu yeteneğin seni ilk beşe taşımasını falan umursamayacak. Millet gelip gidip şunu söyleyecek: 'Chauncey oyun kurucu değil.'

Boston'dan Kenny Anderson için takas edilişini görecekler. Toronto'ya giden kısa takas mevzusunu görecekler. Denver'daki Chauncey Billups'ı bir Shooting Guard olarak görecekler. Ve son duyamayacaksın bile ama şöyle fısıldayacaklar: 'Chauncey'in top getirmeye çalıştığını gördün mü? Evet denedi ama o bir oyun kurucu değil.' Bazen bu fısıltılar gerçek sanılan yalanlar üretecek. Çılgınca, biliyorum. Ancak lig bu.

'Chauncey oyun kurucu falan değil', tüm söyleyecekleri bu.

Yanılacaklar. 



Denver'da zor gelecek şeylerden biri de evin olması... Geldiğinde, elbette insanlar büyük düşünecek. Muhtemelen Colorado tarihindeki en iyi basketbolcusun ve senin için Nuggets ile sahaya çıkmak, lokal seviyede büyük bir haber olacak. 'Hayırlı evlat' gibi şeyler yazacaklar; 'işte Chauncey Billups'ın hikayesi' gibi... Ancak gerçek şu ki, 23 yaşında bir profesyonel olarak evinde oynamak nimetten ziyade lanet gibi. Denver'ın senin şehrin olmasına hazır değilsin. Ancak güven bana öyle olmayacak. Hala çok genç olacaksın, hala ahbaplarınla takılıp eskiden yaptığın şeyleri yapacaaksın. Bunlar olacak, memleket muhabbetleri. Ve bunlar büyüyecek.

Ve anlaman gerek ki Chaunce; bu sadece senin yaptığın bir şey değil. Bu tüm komşularının beraber başardığınızı düşündükleri bir şey olacak. Tüm Park Hill bunu kendileri başarmış gibi hissedecek. Ve beni yanıltma; bu özel bir şey. Ancak yanlış bir yaştaysan bu çok zor olabiliyor. Kontrol etmesi zor yani. Ve sen o yanlış yaştasın. Henüz o olgunluğun yok, o kadar gelişmedin ve tüm bunların, bu sorumluluğun, bu çevrenin ve rolün hakkını verecek kadar olgun değilsin.



Bir sonraki durağında, Orlando'da oynamaya hazır bile olmayacaksın. Omzundaki sakatlık seni sezon boyu kenarda tutacak. Üç takas, dört takım ve bir de sakatlık çıktı. Elbette bu seni incitecek. Sana duvar gibi çarpacak ve ölmüşsün gibi hissettirecek. Aklına ilk geldiğinde bunu yoksaymak isteyeceksin, düşünmek istemeyeceksin. 'Amaan, 24 yaşındayım ben, gerçek olamaz bu' diyeceksin. Başından savıp atmak isteyeceksin. Ancak bir noktada, sezon dışı bir zamanda bunun senin yerle bir etmesine izin vereceksin.

Güzel.
Bu sana lazım.

Aslında; neden şimdi aynanın karşısına geçip yüksek sesle söylemiyorsun Chaunce: Bu senin son şansın olabilir!

Bunu benimse lütfen Chauncey. Lütfen benimse ve kabul et ve durumunun aciliyetini çakozla. Ve bir sonraki durağını iyi seç.

Kevin'i seç.



Doğru. Eski dostun Kevin Garnett. Siz ikiniz Lise'de birlikteydiniz. Pekala, lisenin sonuydu. Çocukluğunuz boyuncda birbiriniz hakkında bir şeyler duydunuz. Yetenek listelerinde hep yan yanaydınız, aynı sınıfta gösterildiniz sıralamalarda. Ancak hiç rastlaşmadınız. Neyse ki son yılında, onunla aynı McDonald's All-American Team'e seçildiniz. 1995'te, St. Louis'teki maçta. Sen, Pierce ve Garnett, aynı takımdaydınız. Bir lise takımı için hiç de fena değil ha? Ne tesadüf ki bu maçtan sonra senin de, KG'nin de uçağı rötara girdi. Ve ikinizin birlikte, havaalanında öldürecek zamanı olmuştu.

Ve dostum, siz ikiniz konuştunuz. Konuştunuz, konuştunuz. Muhtemelen 2-3 saati havaalanında konuşan iki tane 17 yaşında çocuk olarak geçirdiniz. Şakalaştınız, birbirinize hayat hakkında, basketbol hakkında, yapacağınız büyük seçimler hakkında bir şeyler anlatıp durdunuz. Ve bu senin bir sporcu olarak senin seviyende biriyle kalp kalbe geldiğin ilk zamandı. Büyüme aşamasında senin yaşadığın acıları yaşayan, hem kişiliğiyle hem şöhretiyle senin gibi biri. Uçuş vaktiniz geldiğinizde bilgilerinizi birbirinizle paylaştınız ve farklı yönlere uçtunuz. Ancak bu görüşme, bu tuhaf görüşme, çok şey ifade etti.

Ve Kevin, hayat boyu bir arkadaş haline geldi. 

Ve şimdi, kariyerin denge noktasındayken Chauncey, kendini bu dünyada tanıyıp güvenebileceğin birileriyle aynı safa koymanın vakti. Ligdeki en iyi arkadaşınla birlikte oynamanın vakti. İşini yapmanın vakti. Ve neler olacağını görmenin vakti.



Merak etme, yardım göreceksin.

'Unc' lakaplı Sam Mitchell'ı göreceksin ve o senin profesyonelleşmen için sana paha biçilemez şeyler katacak. Bu küçük ayarlamalar, bu küçük olgunlaşmalar, ince dokunuşlar henüz görmediğin şeyler. Bu Sam, bu Unc...

'İletişimin yüzde 90-95'i sözsüzdür Chaunce. Bu Chaunce, nasıl bir profesyonel gibi giyindiğindir. Bu yoldayken nasıl davrandığındır. Chaunce, bu evdeki tavırlarındır.' Eski kafalı, ağır amca, Sam Mitchell felsefesi. Ve bunu hiç unutmayacaksın.

Flip Saunders'la olacaksın. Ve dinle; bu muhtemelen komple bambaşka bir mektup tutar. Ancak şimdilik söyleyeceğim tek şey Chauncey, bu adama saygı duy ve onu baş tacın et. Koçlar gelir gider. O en iyilerden biri olacak. İnsanlar gelir geçer. O en muhteşemlerden biri olacak. Ancak ona Minnesota'da çok da büyük bir veda etme, bu son görüşmeniz olmayacak.



Ve sonunda.. Terrell Brandon gelecek. Terrell iyi zamanında, sen Minnesota'ya geldiğinde yıldız bir oyun kurucu olacak. Bu da demek oluyor ki sen ilk beş çıkamayacaksın. Ancak olay direk ilk beş çıkmak değil Chauncey, artık değil. Bu bir esas, bir taban oluşturmak şimdi, kendine bir kariyer yapmak. Bir oyun kurucu mu olmak istiyorsun Chaunce? O zaman yedek oyun kurucu ol. Sana ihtiyaçları olduğunda ayağa kalkan ikinci adam ol. Ancak şu 'yedek' sözcüğünden de utanç duyma. Bunu sindir. Yıldız veterandan bir şeyler öğren, Terrell'dan bir şeyler öğren ve kendi portreni çiz.
Yapabileceğinin en iyisini yap Chaunce.

Terrell'dan daha iyi bir hocan olamazdı, bu yüzden her şeyi kaptığından emin ol. Ne kadar zeki olduğuna kayıtsız kalma, gayretine ve sabrına da... Orta mesafe oyununa kulak kesil, oyun kurucular arasında kaybolup gitmiş bir zanaat bu ve bir Play-Off maçında iş yapabilecek bir yetenek. Saha görüşüne dikkat kesil, attığı kararlı, ve asla flaş tadında olmayan şu paslara... Chauncey, hepsini yakala bunların.



Ve bu sadece girizgah. Bunlar sadece temel şeyler genç dostum. Gelişmiş dersler için de hazır ol.

Chauncey, Terrell bir gün temel maç izleme programlarınızdan birinde diyecek ki ''Ben yalnızca bu takımın lideri değilim, ben topu elinde tutan adamım. Bu hafife alınmamalı. Bu bir durum ve bu sorumluluğu da beraberinde getiriyor.''

Ve bunu sana söyleyecek.

''Maç başına 21-22 sayı atan KG var, en iyi skorerimiz. 17.8 sayıyla oynayan en iyi ikinci skorerimiz Wally (Sczerbiak) var. Eğer KG ilk yarı bittğinde 12-14 sayı atamadıysa, Wally de 8-9 atmamışsa ben işimi yapmıyorum demektir. Bu kadar basit. Maç devam ederken durup da kendi kendime düşünmediğim tek bir an bile yok: ''Bir oyun kurucu olarak sorumluluğumu yerine getirmek için ne yapıyorum?''

Bu senin için büyük bir an olacak Chaunce, bir 'vay be' anı. Terrell'dan önce, maçlara çıkarkenki vaziyetin en fazla şöyle ifade edilebilirdi: 'İyi oyna ve maçı kazan.' Bu kadar. Ancak Terrell seni başka bir seviyeye götürdü. Şimdi bu şeye döndü: 'Kevin topu ne zaman istiyor, Wally ne zaman yakalamak istiyor. Kurmam gereken kesin oyun hangisi ve hangi belli adamla topu buluşturmalıyım. Doğru noka bu mu? Ne zaman ve nerede, nasıl bu anı yakalarım?'

Şimdi yalnızca basketbol oynamıyorsun işte. Oynatan noktadasın.

T-Wolves ile geçen ilk yılın Terrell Brandon Üniversitesi olacak, ikinci yılında ise finalleri veriyor olacaksın. Çünkü T.B., sezonu kapattıran diz sakatlığıyla size veda edecek. Ve sen hazırlandığın rol için sahaya çıkacaksın; oyun kurucu olarak ilk beş başlayacaksın.

Bundan önce, şu kısmı dikaktle oku Chaunce. Çünkü bu, bu mektubun en önemli ders noktası olabilir.

Birçok insan Terrell'ın sakatlığıyla beklediğin fırsatı yakaladığını düşünecek. Bazen sen bile öyle düşünüyor olacaksın ama gerçek olan şu; Sen beklediğin fırsatı Terrell'ın cömetliğinde buldun. Biliyorum şimdi sen bunu anlamaycaksın, çok gençsin. Ancak bir gün anlayacaksın. Bir gün, 40 yaşındayken geri dönüp bakarken... Anlayacaksın. İnsanların duyduğu, veteranın genç elemana yardım ettiği hikayelerini... Bunlar birer masal.



Güven bana, yüzde 80, yüzde 90, hatta yüzde 100. Terrell Brandon'un pozisyonundaki eleman tek bir saniye bile yerine geçmeye çalışmayacak. Sana söz veriyorum. Gerçek şu: Bu lig belki bir oyun üzerine inşaa edildi ama bu bir iş olarak yürüyor. Birçok kişi de gerçekten güzel, güzel adamlar. Ta ki sen onların pozisyonunu tehdit edene kadar.

Terrell sakatlandığından beri biliyor ki sen onun için aynı zamanda bir tehditsin. Aslında o senin neler yapabileceğini herhangi birinden daha iyi biliyor. Ancak bir şey söyleyeyim; ameliyat sonrası onu koltuk değnekleriyle ilk gördüğünde sana söylediği şeyi hiç unutmyacaksın. Sana doğru yürüyecek, elini omzuna koyacak, gözlerinin içine bakacak ve şöyle diyecek: ''Chauncey, sıra sende.''

Ve bu devam edecek. Seni her gördüğünde, sabah idmanlarında, öğleden sonraki idmanlarda, maçların öncesinde bu üç kelimeyi senin için yineleyecek. Bu Terrell'ın nakaratı olacak, sezon boyu bunu okuyacak ve bu sana çok yardım edecek. Hayal edebileceğinden bile daha çok.. Her seferinde aynı cümle:

''Chaunce. Sıra sende.''
''Chaunce. Sıra sende''
''Chaunce. Sıra sende''
 
 Terrell sakatlandığında... Evet, oyun kurucu oynayacaksın. Onun desteğiyle ya da onsuz. Ancak ilk beş çıkan oyun kurucu olamazsın, bunun için Terrell'a ihtiyaın var. Ve bu fak; Terrell'ın desteği... Senin için her şey demek olacak.

Ah, evet. Şu final sınavı ne oldu? 
Geçtik.



Yaz geldiğinde, Detroit'le anlaşacaksın. Forma seçimi konusunda bir tavsiye, 1 numarayı seç. 
Hayır, en iyi olduğun için değil bu. Klişe olarak değil yani. Bu şey demek; tek atış. Detroit sana verecekleri tek atış şansı olacak. Bu lig seni az daha dışarı tükürecekti, şimdiyse büyük olma şansı veriyor. Kendi şovunu yapabilme şansını... Bu kez olacak, işte bu diyeceksin.
Ya patlarsa? Hey, Minnesota'da iyi bir çıkış yakaladın Chaunce. İşsiz değilsin bir şey değilsin. Hala kendini kanıtlamış bir rol oyuncususun, hiç fark etmez, yine gider alırsın formanı.

Ancak buna gerek yok. Çok çalıştın, bu rol oyuncusu işine geri dönmemek için birçok şeyin üstesinden geldin. 1 numarayı seçmek işte bu demek. Boston'daydın, Toronto'da, Denver'da, Orlando'da ve sonunda Minnesota'da. 5 yıl için çok fazla pit stop yaptın. Bir numara Chaunce, senin için 'tek şans' anlmına gelecek. Pit stop'tan daha iyisini yapmak zorundasın ve istikametin Detroit.



Gittiğiniz istikametteki en önemli şey, elbette oraya gelen herkesin farklı bir hikayesi olmasıdır. Sen de kendi hikayenle gideceksin ve senin sert bir hikayeydi. Ancak bu takımdaki en güzel şey şu ki bu takıma gelen herkesin hikayesi, bir diğerininkinden daha set. 
Ben Wallace'ı al mesela. 
Kim? Güven bana, ona birkaç yı ver. Göreceksin. Ne bu ya, 3. sıradan seçilmişsin de, bilmem ne. Adam Virginia Union'dan çıkmış, Draft edilmemiş ve bir şekilde ligde kalmaya çalışıyor. Pozisyonu için kısa bir pivot, ama gel gör ki adam ligin en iyi savunma oyuncusu olacak. Ancak elbette ilk etapta biraz tuhaf görünecek, tabi sadece sahada. Onu seveceksin, söz. Ben hepinizin koruyucusu olacak, tam anlamıyla. Deee-troit Baskeeeet-bol'unun tüm özelliklerini üzerinde taşıyacak. Çok çalışmak, savaş vermek, kendin başarmak...
Ve elbette, önce müdafaa.



Ha bir de şu manalı bakan yüz? Bu yüz sizin kulübün yüzü olacak.

Tayshaun'ı al.
Güven bana, ona birkaç yıl ver. Tayfanın genç elemanı olacak ve onu 'emmoğlu' diye çağıracaksın. İnanması zor, biliyorum ama sen de The Unc gibi akıl veren veteran olacaksın. Tay utangaç, sessiz eleman olacak. Çok fazla konuşmayacak. Hatta fiziksel olarak soyunma odasında yoksa bile yokluğunu hissetmeyeceksiniz. Bu da onun yolu işte. Ama ona biraz zaman ver, çocuk büyüsün. Eninde sonunda çocuk büyüyecek, biraz açılacak ve tanıdığınız en eğlenceli adamlardan biri olacak. Gerçekten bak, Tay şakalar yapacak. Sahada eşsiz biri olacak ve hiç kimsenin tahmin edemeyeceği şeyler yapacak. Sessiz bir katil gibi.
İyi bir sessiz katil gibi. 

Maktüller, artık çok geç olana dek onun geldiğini bilmeyecekler bile.



Tayshaun basketbolun geleceği olacak. Uzun, ince, kulaçları büyük. Tam bir prototip, uzun kollu, 1'den 4'e kadar herkesi savunan ve tek kişilik savunmasıyla bir rakip takımın ruhunu komple söküp alabilen... Aynı zamanda yumuşak bir dokunuşla hücum eden, sahayı komple kaplayan tam bir atletik kanat oyuncusu olacak. Tay'den 10 yıl sonra her oyuncu onu taklit etmeye çalışacak ancak orijinal parça o olacak ve sen ona 'emmoğlu' diyeceksin. 



 Richard Hamilton'u al.
Güvven bana. Ona birkaç yıl ver. Göreceksin Chaunce. Seni olabileceğin en iyi oyun kurucuya çeviren o yıllar boyunca göreceksin. Tüm bunların bir adamla takım arkadaşı olmak için yapıldığını göreceksin: Rip'le. Rip, yanında oyun kurucusu olarak oynayacağın en iyi shooting guard olacak çünkü. Ve Wizards'a müteşekkir olacaksın, kucağına tam da kusursuz zamanda düşmelerini sağladıkları için.

Zamanla hepinizin oyunu, bir diğeri için biçilmiş kaftan olacak. Ve tavırlarınız da öyle. Rahat, arkasına yaslanmış, zeki ve düşünen oyuncular.. Gerçi Rip motor takmışsın gibi biri. saçlarını savura savur bütün gün koşacak, acayip bir enerjisi var. Her bire bir oyunda boşmuş gibi hisseden. Asla kapanmayan bir şut enstrümanı gibi... Ancak hazır olacaksın. Terrell Brandon Üniversitesi'nden derslerin seninle olacak. Orkestrayı yöneten adam olacaksın ve Rip'in enstrümanını mükemmeliğe dönüştüreceksin. Bazen onu kapatacaksın. Bazen açacaksın. Bazen ikisini de yapacaksın, hem de tek pozisyond. Birlikte inanılmaz bir kimya yakalayacaksınız ve saha dışında da çok iyi birer dost olacaksınız. Ancak hepsinin üzerinde ne var biliyor musun Chaunce? Siz dünyadaki en iyi arka alan ikilisi olacaksınız.



Ve son olarak. Rasheed Wallace'u al.
Takastan önce Sheed'i sadece repütasyonuyla tanıyacaksın, bazıları iyi olacak, bazıları kötü. İyi tarafı güzel; bu eleman Batı Konferansı'nda Duncan'dan Webber'a, McDyess'tan en iyi arkadaşın KG'ye kadar birçok büyük uzun forvete karşı kaybettiği kadar kazanmış bir adam. Ancak bir şeyler de duyacak ve tereddüte düşeceksin: kötü davranışlar. Tuhaf kişilik. Anlaşılmaz tabiat. Biliyorsun, Sheed hakkında alışılmış şeyler. Takım kimyası olayına liderlik eden kişi olarak, bunlar da hafife alabileceğin şeyler olmayacak elbette. Ve sen sonunda şöhretsiz Rasheed Wallace'la tanışacaksın. Onu gerçekten tanıyana dek pek de heyecanlanmayacaksın ama heyecanlanmalısın. Sheed geldiğinde şunu öğreneceksin. Bu eleman, sizi tepeye oynayan takım konumundan alıp bir şampiyona taşıyacak olan kişi. Bunu görmek için tek bir maça dahi ihtiyacın olmayacak. Birkaç antrenman sonunda bunu göreceksiniz.

Sheed... Kapıdan içeri girecek ve hepinizi patlatacak.
Savunmadan, savunmadan, savunmadan söz edecek. Savunma hattını diri tutacak, oyunları hatırlatacak. Perdelemenin nereden geldiğini sizlere bildirecek. Muhtemelen oyunun nereye gittiğini kusursuz bir biçimde okuyacak, her seferinde. Şuraya git, sen şurada lazımsın, köşeyi tut Ben, topa bak Chaunce! Ve sonra hücum, her seferinde cömert olacak. Akışa tam uyacak ve akışı daha hızlı hala getirecek. 

Sheed'le ilk idmandan sonra diğer dördünüz, sen, Rip, Ben ve Tay... Şöyle bir durup birbirinize bakacaksınız, pis pis güleceksiniz. Çeneniz yere düşecek gibi olacak. Kimse bir şey diyemeyecek ama içinizden hep aynı şey geçecek: Aman Tanrım! Bu adam bir dahi! 

Ve sonra sen yüksek sesle şöyle söyleyeceksin: Ligin bizden hariç kısmının başı belada.



O yüzden sabırlı kal genç dostum.

Başta da dediğim gibi, sabırlı kal.
Seni Boston'da bir çaylakken takas ettiklerinde, kafan karmakarışıkken, Toronto'da kızıp hayalkırıklığına uğradığında... Denver'da birileri senin için 'oyun kurucu değil' dediğinde... Sakatlık belası seni vurduğunda, Orlando'da. Ve Minnesota'da Son Şans Oteli'ne giiş yaptığında, sabırlı kal.

Sabırlı kal Chauncey.

Çünkü tüm bunlar, senin yolculuğun.
Ve Detroit, senin istikametin.



Detroit'te benzersiz bir takım arkadaşı grubun olacak. Ve hepsi sen gibi olacaklar. Diğer taraftan gelecekler. Aynı yollardan geçmiş kardeşler olacaksınız. Ben olacak, Tay olacak, Rip olacak ve Sheed olacak. Ve onlarla sahaya çıktığında bunu hissedeceksin. Deee-troit Baskeeeet-bolu sadece senin son şansın olmayacak, onların da öyle olacak.
Bu sizin zaferiniz olacak, hep birlikte.
Ve tüm farkı da bu getirecek.

L.A'e geri gelmeyeceğiz.
L.A'e geri gelmeyeceğiz.
L.A'e... Geri... Gelmeyeceğiz.

8 Haziran 2004, saat akşamın 11'i. Los Angeles'ta... 28 yıllık hayatının en önemli maçını kaybettin ve şimdi Detroit Pistons takım otobüsüne doğru yürüyorsun.

Staples Center'ı bu otobüsle terk edeceksin. Sonra bir uçağa bineceksin ve bundan saatler sonra, Lakers'la NBA Finalleri'nde seriyi eşitlemiş olarak sabah erkenden eve varmış olacaksın. Evet şu Lakers... Shaq, Kobe, Payton, Malone ve Zen Master. Üç kez üst üste kazanan, hanedan olmuş dünya şampiyonu.

Ve seon o otobüse yürürken, o eski büyük otobüs basamaklarını çıkarken, ne kadar ileri gittiğini göreceksin.




Çok uzun bir yol aldın, Chauncey.

Ve bu yüzden harika hissetmelisin.

O otobüse yürü. ve sana söylüyorum. Bir saniye dur. Şöyle bir ve... İyi hisset ya.
Bunu başarmış olmak ne anlama geliyor, anlamalısın. Seninle ne kadar gurur duyduğumu bilmelisin, savaştığın ve aştığın bunca şeylerden sonra... Abcak bilmeni de istiyorum ki hala gidecek çok uzun bir yol var. 1000'den fazla maç yapacaksın, kariyerin bitmeden önce 1000'den fazla maç... Ve bu maçların hiçbiri, önümüzdeki 3 maçtan daha önemli olamayacak. 

İçeride oynanacak üç büyük maç. Bu üç maçı da kazanmak için Chauncey, elini dümene koyman gerekecek. O Deee-troit taraftarlarına, o sarayda, Auburn Hills'te ihtiyaç duyacaksın. Coach Brown'a ihtiyaç duyacaksın, yedek sırasının sessizliğini bozacak, Corliss Williamson'la başlayan tüm o sırayı ayağa kaldıracaksın. Ve kardeşlerine ihtiyaç duyacaksın, ailene... Hayatının tek ilk beşine.

Ancak onlar da sana ihtiyaç duyacak, Chaunce. Sana şimdi ihtiyaçları var, hemen, burada. Bu eski otobüse. 
Oyun kurucularına ihtiyaçları var.
Ve sen bu adımı attığında, onlara bunu vereceksin. 
Ben'e bakacaksın. Rip'e bakacaksın, Sheed'e, Tay'e. Ve onlar da seni selamlayacak. Söz vereceksin. 3 maçı da kazanacağız. Ve başaracaksınız. Onlara söyleyeceksin: L.A'e geri gelmiyoruz. Ve gelmeyeceksiniz. 

Düşüneceksin; Detroit ait olduğum yer diyeceksin. 
Ve öyle de zaten. 

 



Ahmet Melik SUBAŞI
@ahmetmsubasi
ahmetmeliksubasi@gmail.com









Makalenin orijinali: http://www.theplayerstribune.com/chauncey-billups-nba-letter-to-my-younger-self/

Hiç yorum yok: