31 Temmuz 2018 Salı

Veda...




Hayat basit; insanın temel varoluşu ve ihtiyaçları, ilk insandan bugüne çok da farklılaşmış değil. Maslow'un ihtiyaçlar piramidindeki gibi işte... Yeme-İçme, Barınma-Emniyet, Üreme, Kendini Gerçekleştirme, falan filan...

Bu bağlamda ben; tarihin bu evresinde doğduğum için olağanüstü şanslı hissetmişimdir kendimi hep. Ve basit bakmaya çalışmışımdır her şeye. Hayatın tüm o karmaşası içerisinde, düz, sade, duru bir zihinle düşünebilmek için...

Bu çalışırken de böyle. Çalışmaktaki temel maksat ve prensip belli; ortaya profesyonel bir efor koyuyor, ay sonunda gidip maaşını çekiyor ve hayatını idame ettiriyorsun. Sevdiğin ve becerebildiğin bir şeylerle meşgul olup araya 'Kendini Gerçekleştirme' denilen şeyi sığdırabiliyorsan şanslısın.

Bu defa böyle basit bakamadım; tam aksine fazlaca kutsadım, içselleştirdim. Başka seçeneğim yoktu.

Türkiye Basketbol Federasyonu'nda bulunduğum dört sezon boyunca, görev ve sorumluluğum her ne olursa olsun, her zaman Türk Basketbolu adına doğru bildiğim şeyleri sonuna kadar anlatmaya, görev tanımımda yer alıp almamasına bakmaksızın, zaman zaman haddimi dahi aşarak elimden geldiğince bu kuruma değer katmaya çalıştım.

Adına basketbol sevgisi mi dersiniz, milliyetçilik mi, tutku mu, kaçıklık mı, bilemiyorum... Ancak ben geldiğim ilk günden bu son günüme dek her gün, bu işi nasıl bir adım daha ileriye taşıyabileceğime dair söz ve sorumluluk almaya, tutkuyla bağlı bulunduğum bu kuruma hizmet etmeye çalıştım. Zaman zaman başardım, zaman zaman olmadı. Evet, hedeflediğim, planladığım, ümit ettiğim şeylere nispetle genelde olmadı, olduramadım. Ama olsun veya olmasın; vicdanım hep bir o kadar rahat oldu.

Böyle bakıldığı zaman; veda etmek zor. Ancak hayat fedakarlık isteyen bir şey. Ona sunduğunuz fedakarlıklar nispetinde size yanıt verebilen bir olgu. Mitolojik bir örnekle gidecek olursak; İsmail'in en kıymetlisini, İbrahim'i feda etmeye hazır olduğu o an, gökten kendisine indirilen koyun misali, hayat yolunda da bazen olmak istediğiniz o kişi olabilmek, yarın sabah daha iyi bir geleceğe uyanabilmek için en kıymetlinizi feda etmeniz gerekebiliyor.

Ben bugün bunu yapıyorum.

Geride kalan dört sezon boyunca, birbirinden keyifli dört BSL sezonu, dört All-Star, dört Türkiye Kupası, bir Euroleague Final-Four, bir EuroBasket ve burada sayıp sayamadığım birçok keyifli ve başarılı organizasyona imza attık. Her biri benim için eşsiz ve unutulmaz birer deneyim oldu. Bu yolculukta bana eşlik eden dahili ve harici herkese çok ama çok teşekkürler.

Hayat; gözlerinizi kapattığınızda bir çırpıda aklınıza gelebilen o sihirli anlardan ibaret. Geri kalan o sıradan günler, deyim yerindeyse dolgu malzemesi. Ben TBF çatısı altında hayatıma kazınmış birçok güzel anıyla birlikte, yeni ufuklara yelken açıyorum. Fiziksel olarak ayrılmış olsam da kalbim, her zaman ikinci evim gibi gördüğüm bu kurum ve Türk Basketbolu için sonsuza dek çarpıyor olacak.

Farklı bir sektörde, yeni bir ufka yelken açacağım belki ama ne derler bilirsiniz; ''Basketbol Asla Durmaz.'' Durabilecek olsaydı; bir gün birileri içimden basketbol sevgisini söküp alabilecek olsaydı,  şimdiye dek çoktan olmuştu. Bu ateş, hala ilk günkü gibi yanabiliyorsa, ben yine basketbol adına bir yerlerde, bir şeyler yapıyor olacağım.

Şimdilik biraz mola ve tatil. Sonrası dinamik; alışmak zorunda kaldığım rutinlerimin tam aksine, ziyadesiyle dinamik.

Eyvallah.


Hiç yorum yok: