28 Kasım 2011 Pazartesi

Futbol kan(ağl)ıyor


Bugün gazeteyi karıştırırken spor sayfasında yer alan, hacmi itibarıyle küçük, kanımca altında yatan gerçekler itibarıyle büyük bir habere rastladım.

Galler Milli Takım teknik direktörü, premier lig efsanelerinden Gary Speed'in intihar ettiği yazıyordu. Futbolla pek alakadar değilim lakin Gary Speed'i de tanımayacak kadar değil. 535 Maçla EPL tarihinin en çok maça çıkan oyuncularından biri bugün, 42 yaşında kendini asmak suretiyle hayata gözlerini yumdu, ne yazık ...

Onunla ve kariyeriyle ilgili konuşulacak, yad edilecek çok şey var. Ancak ben herkes gibi '' Neden? '' sorusuna takıldım.

Bu kadar muhteşem bir kariyere sahipken, henüz 42 yaşında Galler Milli Takımıyla son 5 maçta 4 galibiyet alan, umut vaadeden bir jenerasyon yetiştiren bir adam, neden canına kıyar ki ?

Speed'le ilgili farklı durumlar olabilir, burada çok önemli konumdaki birinden bahsediyoruz. Benim değineceğim konu için Gary Speed ismi biraz abartı, ancak bende bu ilhamı uyandıran bir numaralı isim olduğunu da söylemeliyim.


Gazetelerde yer alan haberlerde, sadece Speed'in değil, başta hakemler olmak üzere futbol camiasından önemli isimlerin birer birer intihara kalkıştıkları gerçeği var ortada. Dehşet verici, ve düşündürücü.

***

Bu konuya tam giriş yapmadan evvel hakemlikten bahsetmeliyim. Bilirsiniz, hakemlerin hakemlik dışında kendi meslekleri ve devam eden önemli kariyerleri vardır. Kimi doktor, kimi mühendis, kimi işadamı, hemen hemen hepsi hakemliği mecburiyetten değil , '' gönüllü '' olarak, kendi istekleriyle yaparlar. Yani ek iş, ek getiri gibi bir düşünceden ötede, bu işten keyif alma, bu göreve bir talep eğilimi gösterme durumları vardır.


Bu durum, profesyonel futbol liglerinin dışında, diğer alternatif branşlarda da aynıdır. Bir çok spor dalında hakemlik yapan insanlarla tanışma fırsatım olmuştur. Bir çoğu bu görevi aynı eğilimle, severek, isteyerek, zaman zaman önemli fedakarlıklarla (haftasonlarını feda etmek gibi) , ve en önemlisi mecburiyetten ötede keyif alarak yaparlar. Hentbol oynayan birinin hentbol hakemliği yapması, basketbolu çok seven birinin basketbol hakemi olarak parkeye dahil olması, 10 farklı su altı sporu branşının her birinde (sualtı hokeyi,su altı rugby'si,su topu gibi ...) gönüllü hakemlik gibi durumlarla karşılaşmış biri olarak böyle bir kanıya varmış durumdayım. Yanılıyor muyum bilemem, ancak bahsedeceğim intihar vakalı hakemlerin 1.lig ve 2.lig düzeyinde hakemlik yaptıkları düşünülürse, ilk etapta da belirttiğim gibi hakemlik dışında bir esas meslekleri olduğu gerçeği ortaya çıkar. Bu da hakemliği herhangi bir mecburiyetleri olmaksızın, gönüllü olarak yaptıkları anlamına gelir.


Bu yazdıklarımın kafanızda bir hakem karakteri çizdiğini ümit ediyorum. Bu karakterin, bir maçtan önce soyunma odasında bileklerini keserek intihara kalkıştığını düşünün. Planlı, düşünülmüş bir intihar için son derece yanlış bir zaman, yanlış bir mekan. Ani gelişen, şok ya da endişeye dayalı bir kriz durumu gibi sanki bu.

Futbolun endüstriyel hale, hatta bir ''business'a'' dönüştüğünü konuşuyoruz bugünlerde.Hayli de şikayetçiyiz bu durumdan. Ve Türkiye dahil Avrupa,Doğu Avrupa,Asya, Uzakdoğu, Rusya gibi bölgelerde alınan tüm tedbirlere rağmen devam eden şike, bahis mafyası gibi durumlar söz konusu. İnsanın aklına ister istemez şike-teşvik ikilisi geliyor.

Şike'nin ve maç manipülasyonunun, organize suç şeklinde mafya düzeyinde yapıldığı liglerde işin sadece şike, manipülasyon ya da teşvikten ibaret olmadığı düşünüldüğünde, hakem, oyuncu, antrenör gibi futbol adamlarının intiharları hususunda akıllara çeşitli soru işaretleri geliyor.

Evet, tehdit ve hatta şiddeti kastediyorum.

Şikenin rutin bir hal, futbolun sportif maksadından ziyade standart bir iş kolu haline geldiği karanlık liglerde maç manipülasyonü için yalnızca para ya da başka şeylerle (hediye, jest, kokain ya da seks partileri) iş bağlanmasının haricinde, ''işler iyiye gitmediğinde'' şiddet ve tehdit kullanıldığını biliyorum. Özellikle Uzakdoğu'da, İtalya'da ve balkanlarda (ve korkarım Almanya ve Hollanda'da) işler zaman zaman bu şekilde yürüyor.

Geçtiğimiz yaz Kore'de patlak veren bir intihar vakası ve ardına bırakılmış mektubu, bahsettiğim türde bir skandalı ortaya çıkarmıştı. Yanlış hatırlamıyorsam Milli Takımın kalecisi, aldığı tehditlerden ve başına sezon boyunca gelen aksiliklerden usanmış, sezon bittiğinde de önceki sezona ilişkin duyduğu vicdan azabı sebebiyle intihar etmiş ve arkasında sezon boyunca süregelen şike,manipülasyon,maç bağlama,teşvik ve şiddet olaylarını bir bir açıklayan bir mektup bırakmıştı. Bu mektupta yer alan ifadeler,şahıs ve olaylar incelenmiş, ülkede geniş kapsamlı bir ''temizlik'' yapılmıştı.

Şimdi devam eden sezonlar boyunca, bu bilgiler ışığında ''şüpheli'', hatta ''mimli'' ülkelerde hakem,futbolcu,kulüp yetkilisi gibi futbol adamlarının intihar vakalarının devam etmesi insanı kara kara düşündürüyor.

Bize futbol diye ne izletiyorlar, bu ihtişamlı görünen perdenin arkasında neler dönüyor diye sormadan edemiyor insan.

Korkarım futbol artık hiç olmadığı kadar kirli,ve hatta kanlı.

Umarım Speed'in intihar sebebi bu değildir. Huzur içinde yatsın.

Hiç yorum yok: