22 Ekim 2009 Perşembe

Efes'ten '' düşündüren '' mağlubiyet ( 77-70 )


Yeni sezona iyi temennilerle azad ettiğimiz Euroleague güvercinimiz , dün Fenerbahçe Ülker'in evinde Barcelona'ya kaybetmesiyle bir kanadını kaybetmenin acısını yaşarken bugün diğer kanadımız Efes Pilsen de Litvanya deplasmanında kırıldı.


Böylece ilk cümle itibarıyle güvercin benzetmesiyle ifade ettiğim yeni sezon Euroleague maceramız iki şok mağlubiyetle başladı.


Fenerbahçe Ülker'in maçını seyretmedim. O yüzden o konuda pek fikir sahibi değilim. Ancak az önce neticelenen ve 77-70 kaybedilen maç , Efes Pilsen adına '' Düşündürücü '' nitelik taşıyor.


Ağır favori çıktığımız maçta , ağır bir darbe aldık. Şimdi şapkayı önümüze koyup düşünme zamanı.


Evet , çok kritik bir maç değil. Evet , belki de maç sonunda yayıncı kuruluşun yorumcularının da değindiği gibi '' Kaybedilme lüksü olan bir kaç maçtan biri. '' . Ancak kazanılsa da , kaybetse de yine aynı yorumcuların maçın başında '' Amacı Euroleague'de Final-Four'u kazanmak '' dediği Efes Pilsen için çok ciddi sinyaller veren bir maç.


Lafla sözle anlatılacak çok şey var , ancak yalınlaştırmak ve işin kritik tarafını kısaca vurgulamak adına maçı izlerken kafamı kurcalayan onca sorudan en tepede yer alanını sizinle paylaşıyorum :


'' Final-four'u kazanmayı hedefleyen bu Efes , böyle mücadele eden her takıma karşı böyle dökülecek mi ? ''


Rytas , öyle ahım şahım bir takım değil. Kadrosunda muhteşem yıldızlar yok. Euroleague vizyonu , ve hedefleri sınırlı bir takım. Efes Pilsen'le herhangi bir perspektifte yanyana konulduğunda , illa ki 1-2 gömlek aşağıda bir takım. Bugün böylesine bir maçı , böylesine bir farkı bizlere vaadedebilen bir ekip değiller , en azından.


Adamlar sadece bağlı bulundukları ekole sadık kalarak bu maçı kazandılar.
Her şeyden önce takım gibi oynadılar. Baynes ve Gecevicius dışında öyle çok da sivrilen bir isim göremedik sahada. Herkes üstüne düşeni yaptı ve kazandılar. Kimse alternatifsiz değildi , bunun en güzel kanıtı da yaptıkları her turnover'dan sonra Efes kendi sahalarına çabucak geçip basket atmadan evvel herhangi bir isimle topu elinde tutan Efesliye faül yapmalarıydı.


1-2 isim dışında herkesin orta ayarda oyuncu olması , onları sahada diri tutacak rotasyonu yapmaları hususunda rahatlatan en önemli etkendi ayrıca. Bunu da çok iyi kullandılar. Maç boyunca özellikle savunmada dipdiri bir Rytas izledik.

Burada düşündürücü veya şaşırtıcı olan Rytas'ın etkili savunması değildi. Zaten skor gücü yüksek olan bir takım olmadıkları için savunmaya ve mücadeleye yüklenmeleri bekleniyordu. Burada beni şaşırtan ve düşündüren şey , birbirinden kaliteli bir sürü hücum silahı olan Efes Pilsen'in bu savunma bloğunu delemeyip değil baskete , bir türlü çember altına bile gidemeyişiydi. Her defasında blok yapmak veya çok iyi sıkıştırmak suretiyle top kaybına zorladılar bizi.


Bu noktada Efes kadrosundaki oyunculara bakıyorum ; aslında bireysel olarak veya bir kaç kişilik hücumlarla bile bu tip blokları yenebilecek kalitede isimler .Her biri kendini fazlasıyla ıspat etmiş oyuncularla dolu bir takım. Ancak gelin görün ki Efes'in maç boyunca arzuladığı gibi yaptığı hücum oranının toplam hücuma oranı çok düşük seviyelerde.


E şimdi insan haliyle yüksek Euroleague hedeflerini de düşünerek kendine soruyor : '' Mücadele eden orta halli bir takımın savunmasını delemez de böylesine baştan sona ezilir , farklı kaybedersek , yarın öbürgün bu kararlılıkla mücadele eden daha büyük çaplı takımlara karşı ne yapacağız ? ''


Bir takımı kendinden dahi şüpheye düşüren bu tip kuşkuların verdiği alarmın rengi açık : kırmızı !


Bunun haricinde , yıldızlarla dolu takımların müzmin kaderini yaşıyoruz. Efes Pilsen'in oyuncularının bir çoğu , herhangi bir takımda , ya da şöyle söyleyeyim Rytas'ta ciddi süreler ve sorumluluklar alabilecek kapasitede oyuncular. Ancak hepsi bir arada olduğunda o bahsi geçen müzmin kader başgösteriyor. Herkes birbirinden medet umuyor sanki. Geçen senenin EL sayı kralı Rakocevic bile serbest atış çizgisi dolaylarında bomboşken ve 1-2 saniyenin bile çok çok kritik önem taşıdığı bir anda topu başka birilerine paslıyor. Sahada son periyotta yaptığı ve aslında çok da fonksiyonel olmayan katkı dışında neredeyse yok dediğim Thornton hangi ara 8-4-4 yaptı biri bana anlatsın. Son dakikada bile ateşli tavrını sürdüren Kasun'un onca kararlılığa rağmen yaptığı çember çekme vs. hatalara ne demeli ? Acilen skor üretmemizi gerektiren bir anda üçlüğü göndermek yerine duraksayıp pas yapan Ender'le aslında bu işe çok da aşina sayabileceğimiz , o milli maçların son saniye kahramanı Ender aynı Ender mi ? Kapı gibi tecrübesiyle Santiago'nun , Kaya'nın maç boyunca daha ilk periyotta 3 faül alan , '' Uzun rotasyonu bizimkine nazaran çok çok kötü durumda '' dediğimiz Rytas'ın ilk EL maçını oynayan Baynes'ini bir türlü durduramayışına ne söylemeli ?


Bu oyuncuların herhangi biri Rytas'ta olsaydı , işte o zaman onları onlar yapan değerleri ortaya koyabilirlerdi. Ancak hepsi bir aradayken , işler karışıyor.


Demem o ki Efes'in bu hususta mental problemleri var ve bunun ceremesini hücumda fazlasıyla çektiler bugün. Smith ve Kasun dışında ( ki onlar da zaman zaman ekstra insiyatiflerle sivrilebildiler ) pek de sorumluluk alabilen göremedim ben şahsen.


Rytas cephesinde ise ilk maç falan demeden aslanlar gibi oynayan bir Baynes vardı. Öte yandan son periyotta 7-8 dakika kala Smith ve Kasun'la yaptığımız çıkışın verdiği ümidi kıracak bir isim bekliyordum. Keza o dakikalarda Efes savunmasının üstünden bulunabilecek her basket altın değerindeydi. Efes'in geri dönüşünü kırmak adına birilerinin ön plana çıkması gerekiyordu ve öyle de oldu. Gecevicius diye bir adam geldi ve geceye damgasını vurdu. 3 tane ard arda üçlük sokarak !


Efes hücumunun geniş rotasyonlu bu tip EL maçları için acilen daha organize , daha oturmuş , daha kendini bilir hale gelmesi gerekiyor. Final four hedefleriyle yola çıkıp 12.000 kişilik salonda sıkı mücadele eden bir Rytas'a boylu boyunca kaybediyorsanız , Olympiakos Atina'da bize neler yapar siz düşünün.

Hiç yorum yok: