NBA'in dijital platformlara, teknolojiye ve sosyal medyaya verdiği önemin ligi nasıl dünyanın en büyük spor ligine dönüştürmeye doğru gittiğini anlatan muhteşem bir makale...
2014 yılında, Los Angeles Clippers ‘iyi bir NBA takımı’
olmaya alışmakla meşguldü. 30 yılı aşkın süredir devam eden vasatın altında
gidişat sona ermişti ve nihayet onları konferanslarında zirveye taşıyacak
yetenekleri ve takım kimyasını getiren sihri bulmuşlardı. Ancak yeni bir şokla
sarsılmak üzerelerdi. Ünlü magazin sitesi TMZ, takımın o dönemki sahibi Donald
Sterling’in takımı da kapsayan ırkçı söylemlerini içeren bir ses kaydını
yayınladı.
Skandal büyüyordu. Olay ligin Sterling’i takımı satmaya
zorlayacağına dair söylentilere kadar varmıştı. Basketbolla şöhretin kaynaştığı
Los Angeles’ta bazı ünlülerin adı bile alıcılar listesinde geçmeye başladı:
Billy Crystal, Oprah Winfrey ve hatta Ünlü Boksör Floyd Mayweather bile kulüple
ilgileniyordu.
Süreç çok uzun sürmedi ve Microsoft’un eski CEO’su Steve
Ballmer, masaya 2 milyar dolar koyarak kulübün yeni sahibi oldu. Spor
endüstrisi, şaşkınlıkla şok arasında bir şeyle karşılaşmıştı. Temple Üniversitesi’nin ekonomi profesörü
Michael Leeds, o dönemde olayı ‘’Satış fiyatı beni ters köşeye yatırdı’’
diyecekti. Zira bu rakam, Kuzey Amerika spor tarihinde bir kulüp için ödenmiş
en yüksek ikinci satış rakamıydı (Beyzbol kulübü Los Angeles Dodgers 2012
yılında 2.15 milyar dolara satılmıştı.) Bununla birlikte bu rakam, NBA’in
birkaç ay önce Milwaukee Bucks’ın 550 milyon dolara satılmasıyla kırdığı rekoru
da neredeyse dörde katlıyordu.
Ballmer, bu rakamın Clippers’a değeceğini düşünüyordu.
Microsoft’ta CEO’luk yaptığı dönemde bile bahçede top oynamaya devam eden bir basketbol
hastasıydı. Ballmer, ‘’Hiçbir zaman iyi bir basketbol oyuncusu olmadım. Ancak
üniversitedeyken okul takımının istatistiklerini tuttum, ribaundları ve
asistleri saydım, bu oyunu her zaman çok
sevdim’’ diyor basketbola duyduğu tutkuyla ilgili. Dahası, yıllardır aklında
var bir NBA takımını satın alma hayali. Hatta daha önce Detroit, Sacramento ve
Milwaukee gibi alternatifleri yoklamış. ‘’İkinci talipten daha yüksek bir rakam
önerdiğimi biliyordum, belki de yüzde 10 daha fazlasıydı’’ diyor satışla
ilgili: ‘’Olur da kulüpte yüzde 2 ila 4 arasında bir büyüme kaydedebilirsem, bu
epey iyi olur.’’
Steve Ballmer, Clippers’ı almak için ‘all-in’ dediğinde
takımın o değerde olup olmadığını tahmin etmemişti. Daha ziyade kulübün
gelecekteki değerini kestirmeye çalışıyordu. Bu, teknoloji sektöründe her gün
olan bir şey, kabul. İnanması güç ama bugün Uber’in değeri, yatırımcılarının
özsermayesi hariç dahi 51 milyar doların üzerinde. Ancak spor endüstrisinde şu
tarz bir düşünce, çok nadir görülüyor.
En azından bugüne dek böyleydi. Ancak Ballmer gibi kaderini
teknoloji, kişisel girişimler ve risk seviyesi yüksek yatırımlar gibi alanlarla çeviren yeni nesil
takım sahipleri, yatırımlarını yakından takip etmeye ve onlarla içli dışlı
olmaya alışkınlar. Yalnızca şampiyonluklar veya kupalar kazanmakla
ilgilenmiyorlar. Büyük işler inşa etmenin yollarını arıyorlar.
Bunların da ötesinde bu tekno-odaklı takım sahipleri, NBA’in
Kuzey Amerika’nın en ileriye dönük düşünceli ligi olmasında da öncü oldular.
Diğer liglerin yaş erozyonuna uğrayan taraftarlar, kısıtlayıcı görüşler ve
fikri mülkiyet-telif gibi şeylerle boğuştuğu bu dönemde NBA, tüm ABD’de en genç
izleyici kitlesine ulaşıp vahşi içeriklerinin internette cirit atmasının tadını
çıkarmakla meşgul. Diğer Amerikan ligleri oyunlarında uluslararası ilgi
alanları yaratmak için çırpınıp dururken, NBA sosyal medyaya ve yeni
teknolojilere yatırım yaparak muhteşem bir küresel takipçi kitlesine ulaştı.
NBA, bu yolda devam ederse Golden State Warriors’un üçlük makinesi Stephen
Curry, yalnızca Amerika’nın en ihraca yatkın sporunun elçisi olmayacak.
Gezegendeki en büyük ligin en büyük yıldızı olacak.
Ballmer’ın yazdığı büyük çekin çılgınca olmadığını
düşünenler de var. Kaderini .com devrimiyle şaha kaldıran ve NBA’de takım
sahibi olan ikinci teknolojik deha olan Mark Cuban (daha önce 1988’de
Microsoft’tan Paul Allen, Portland Trail Blazers’ı almıştı) satışla ilgili
‘’Ballmer kelepiri yakaladı’’ diyor. Cuban, parçalanmış Dallas Mavericks’i 285
milyon dolara satın aldığında yalnızca bir simsardı, ancak zamanla diğer takım
sahiplerinin geleceğini aydınlatan bir ‘sonuca git’ yaklaşımıyla işi değiştiren
adamlardan biri oldu: ‘’Lig her zaman teknolojik işlere açık bir yaklaşıma
sahipti ancak bu çok fazla yürürlüğe girmiş değildi’’ diyor Cuban, ‘’Ben tüm
sorulara cevap buldum.’’
Bu sorulardan biri Adam Silver’dan gelmişti. Silver şu anda
NBA’in patronu, ancak takvimler 2000’i gösterirken bu adam, NBA’in prodüksiyon
kolunun patronu olarak NBA Entertainment’ın başındaydı. O sezon All-Star maçı
Oakland’da olacaktı ve Silver, Cuban’ın Bay Area’da gelişen teknoloji sektörünü
lig ahalisiyle bir araya getirecek teknoloji zirvesinde yer almasını istedi.
Silver, o buluşmayı bugünkü formlarla yorumladığında şöyle diyor: ‘’O olay
internet balonunun yükselmeye başladığı şeydi, ancak o dönemde pek de şimdiki
gibi şeyler ifade etmiyordu tabi.’’
O zirveye katılan firmaların isimleri sayıldığında şimdi
mezarlıkta gezme hissi uyandırıyor: Red Herring, Scient, UrbanMagic, Quokka
Sports, Gateway… Ancak o gün bir kıvılcımdı ve yepyeni bir All-Star geleneği
doğmuştu.
Cuban’ın lige girişinden bu yana 15 yıl geçti ve Mavericks,
NBA’in en kötü takımlarından biriyken zirve kulüplerden biri oldu. 2006’da NBA
Finali’nde 2-0 öne geçip seriyi Miami Heat’e 4-2 kaybeden Mavs, 2011’de aynı
takıma karşı tarihinin ilk şampiyonluğunu kazandı. Cuban, süreçle ilgili
‘’Mavs’i patlatacak sayısız teknoloji firmasına yatırım yaptım’’ diyor. Tek tek
sayıyor: ‘’Synergy Sports; web tabanlı bir analitik platformu, Catapult,
sporcular için hareket takibi yapan aygıtlar üreten, Avusturalya menşeili bir
firma, ve Axon Sports, akıllı bir antrenman aracı. Teknolojik arka planımı bize
avantaj sağlayabilecek her türlü yatırımı değerlendirmek için kullanıyorum.''
Aslına bakarsanız NBA takım sahiplerinin oluşturduğu grup
radikal bir biçimde değişti. Bugün NBA takımlarının yarısından fazlası,
takımlarınının teknoloji ve yatırım birimlerini agresif bir biçimde kontrol
eden patronlara sahip. Tibco’nun kurucusu Vivek Ranadive, Sacramento Kings’in
sahibi. Rock Ventures’i kuran Dan Gilbert, Cleveland Cavaliers’ın patronu ve
Warriors’un büyük ortaklarından Joe Lacob, efsanevi silikon vadisinde yer alan
ve Autotrader.com, Sportsline gibi firmaların yatırımlarını denetleyen Kleiner
Perkins Caufield & Byers’ta 20 yıldan fazla zaman geçirdi. Ancak onun her
zaman farklı bir hedefi vardı: ‘’Teknoloji sektörüne girmeden önce dahi, hep
bir spor kulübünün sahibi olmayı istemişimdir.’’
Bu KPCB deneyimi, bugün ligin en ateşli ve popüler kulübünü
yönetmekte doğrudan katkı sağlıyor. Lacob şöyle diyor: ‘’Eğer zarar etme şansı
yüksek bir yatırıma giriştiyseniz ve bu yatırımdan herkesin haberi varsa, artık
çok geçtir. Benim en iyi yatırımlarım hep insanların bana ‘Asla işe yaramayacak’
veya ‘Bunun data desteği yok’ dedikleri işler oldu. Şimdi Warriors ile birlikte
tüm teknolojileri bizim için mantıklı olduklarına kanaat getirene dek denemek
istiyorum. Başlayalım ve işe yarayıp yaramadığını görelim diyorum, çünkü bu bir
işin zirvesine bayrağı dikmenin tek yolu.’’
Takım sahipleri bir araya geldiklerinde saha içi mevzuları
pek konuşmazlar. Ancak gemilerini nasıl yürüteceklerine ve taraftarlara nasıl
ulaşacaklarına dair her zaman devam eden, rutin bir muhabbetleri vardır.
Ballmer şöyle diyor: ‘’Mark Cuban’la, Vivek Ranadive’le, Dan Gilbert’la ve Joe
Lacob’la sürekli konuşuyorum. Neticede ben yeni elemanım, bu yüzden daha çok
dinleyip öğrenmeye çalışıyorum. Nihayetide yükselen bir dalga, tüm gemileri
yüzdürür.’’
Ballmer gemisini yüzdürüyor. Bu yalnızca Clippers’ı
gelecekte satın aldığı değerde tutmayla ilgili bir şey değil, daha da ötesinde
Ballmer gelişimi kulübe teknolojiyi getirerek sürdürmeyi planlıyor. Özellikle
takımın maçlarının yayın hakları konusunda… Bu sezon sonunda sona eren ve takımın
kasasına yıllık 25 milyon dolar getiren yerel TV anlaşmasının ardından Clippers
şu sıralar Fox Sports ile pazarlıklara devam ediyor. Gelen son haberlere göre kulüp, maçların
taraftarlara direkt olarak yayınlanması hizmetini veren bir stream formülü için
60 milyon dolarlık bir teklifi reddetmiş durumda.
Ballmer, NBA’in bu deneyim konusunda kendilerini
desteklediğini belirtiyor. Bir diğer lig olan Ulusal Futbol Ligi’nde (13 milyar dolarlık ekonomisiyle Amerikan spor
coğrafyasını domine eden canavar) bu yok: ‘’NFL’de yerel yayın yok. Nasıl
deneyimleyebilirsiniz ki?’’ diyor Ballmer, ‘’Çok iyi bir durumdalar, çünkü her
şey ulusal. Daha farklı şeyleri test edip deneyimlemeyi de düşünmeliler.
Beyzbol maçları yerel TV’lerde yayınlanıyor, ancak birçok beyzbol seyircisi 55
yaşın üzerinde. Bu da deneyimlemek isteyebileceğiniz taraftar grubu
olmayabilir.’’
Ulaşmak
isteyeceğiniz taraftar grubu, kablo kullanmayan, deneyimini Vine, Instagram,
Facebook, Twitter veya Facebook’la destekleyen tiplerden oluşuyor. Bu çocuklar
maçları, önemli anları ve çarpıcı bölümlere gerçek zamanlı olarak
ulaşabildikleri en kolay yoldan ulaşabiliyorlar.
Bu sezonun imza
maçlarından birini düşünün. Şubat ayında oynanan Golden State Warriors –
Oklahoma City Thunder maçı. Cumartesi gecesi ABC’de yayınlandı ve son 3 yılda
Noel Geceleri hariç oynanan normal sezon maçları arasında en yüksek reytinge
ulaşan maç oldu. Kıran kırana geçen karşılaşma uzatmaya gitti ve Curry’nin son
saniyede 9.7 metreden attığı üçlükle bitti.
O an bir sosyal
medya çılgınlığının fitilini yakmıştı. Facebook’ta o maçın önemli anlarını
gösteren video 60 milyondan fazla izlenmeye ulaştı, Twitter’da süper
yıldızlardan bahseden, feryat figan binlerce tweet atıldı.
Twitter’ın
COO’su (Chief Operation Officer) Adam Bain, konuyla ilgili ‘’Oyuncular sahadan
ayrılıp soyunma odasına gittiklerin yaptıkları ilk şey telefonlarını alıp
Twitter’dan gelen tepkilere bakmak oluyor. Duşa girmeden veya başka bir şeyden
önce hemen telefonlarına uzanıp o gece yaptıklarına dair tepkilere göz
atıyorlar’’ diyor.
Spor ve sosyal
medya birbirini çok iyi tamamlayan birer ikili. Geniş, güçlü ve kararlı bir
kitle, bu diyalog temin eden platformları kullanarak Kuzey Amerika’da NBA’i hiçbir
diğer ligle kıyas edilemez bir sosyalliğe ulaştırdı. Bu sezon NBA lig, takım ve
oyuncu hesaplarıyla birlikte Çin’de 1 milyar takipçiye erişim sağladı. NBA’in
yalnızca resmi hesapları dikkate alındığında 66 milyon takipçisi var ve bu
rakam NFL’i neredeyse ikiye katlıyor. Beyzbol ligi MLB’de ise bu yalnızca 15
milyon. Buz Hokeyi Ligi NHL’in 11 milyon takipçisi var ve bu rakam, Stephen
Curry’nin takipçi sayısının yarısı kadar.
Cleveland
Cavaliers’ın sahibi Dan Gilbert, ‘’Bu bir kaza ya da tesadüf değil’’ diyor:
‘’Oyunun kendisi zaten diğer üç spordan daha çekici. Oyuncuların kask veya
başka bir koruyucu materyal kullanmadıkları bir lig olarak NBA, yıldızları bir
birey olarak tanıma imkanı sunuyor. Oyunculara kendinizi yakın hissettikçe bu
bağlantıya sadık kalıyorsunuz.’’
Basketbol diğer
kaba sporlara nazaran böyle yüksekte durdukça bu yakınlığı hissetmemek
neredeyse imkansızlaşıyor. Beyzbolda ‘oyunu doğru oynamak’ oyuncuların sahada
bir şeyi kutlamalarının veya gövde gösterisi yapmalarının nadiren görülmesi
anlamına geliyor. NBA’de ise insanı işin içine çeken şeylerden biri duygular,
oyuncuların başarı veya başarısızlık durumunda verdikleri tepkiler. E haliyle
oyunun en popüler oyuncuları, sahada en duygusal tepkileri veren oyuncular
oluyor. Warriors Forveti Draymond Green’in göz alıcı hareketlerden sonra
pazularını gösterişini hatırlayın.
Neden
bahsettiğimi şu sporu takip etmiyorsanız bile illa ki biliyorsunuzdur.
Instagram’ın ana sayfasında gezerken, Twitter’da hashtag’ler veya pazuları
gösteren smile’larla döşeli tweet’lerden veya 6 saniyelik bir Vine videosundan…
6 saniye demişken, bu da çarpıcı bir smacı veya uzuuuun mesafeli bir üçlüğü
göstermek için ideal uzunluk bu. NBA’in göze hoş gelen görüntüleri ziyadesiyle
paylaşılabilir ve NBA de diğer liglere nazaran bu paylaşım ekosisteminin
filizlenip çiçeklenmesine bayıla bayıla müsaade ediyor. Geçtiğimiz Ekim ayında
NFL, Twitter’a bir düzineden fazla uyarı gönderip maçlardan alınan
görüntülerden oluşan GIF’lerin ve videoların kaldırılmasını talep etti. Twitter
da onlara materyalleri kaldırmakla birlikte hesapları da askıya almayla yanıt
verdi. Benzer bir biçimde MLB de önemli pozisyonların paylaşılması konusunda
aksiyonlar aldı. Her ne kadar iki lig de haklarını korumaya çalışıyor olsa da
bunun ne kadar zekice olduğu iş perspektifinde tartışılabilir bir şey.
NBA için ise
değil. NBA maçlarını yayınlayan ve ligin resmi internet sitesini yöneten medya
devi Turner’ın patronu David Lavy, ‘’Adam Silver, insanların TV’den bazı
şeyleri kaydedip YouTube’a yükleyeceklerini önceden sezimsedi. Instagram’ı
anladı, Snapchat’i anladı ve taraftarların nerede olduklarını iyi
değerlendirdi. Nihayetinde balık neredeyse sizin de gidip orada balık tutmanız
gerek, değil mi?’’
Data olgusu da
bu seziye destek atıyor. Dan Gilbert ‘’Bu neredeyse bedava reklam gibi. Bence
bu lig için harika bir şey, ligi büyütüyor, tanıtımını yapıyor ve NBA de bence
bundan gayet iyi faydalanıyor’’ sözleriyle bu politikayı destekliyor.
Facebook’un yaptırdığı özel bir araştırmada 9 NFL maçı seçildi. Buna göre
maçların başlamasından 15 dakika önce yapılan her bir Facebook paylaşımının,
yayının ilk dakikasında binin üzerinde yeni izleyiciyi ekran başına getirdiği
tespit edildi. Bu yayın haklarınıza bir tehdit değil, can simididir.
Eğer 1000 yeni
izleyici rakamı size fazla gibi geldiyse, paylaşılan o postu gören kaç milyar
insan olduğunu bir düşünün. Basketbolun dünya çapındaki ayak izleri hayli uzun,
ancak 1992 Barcelona Olimpiyatları’nı yeri bambaşka. Bu organizasyonda Michael
Jordan, Magic Johnson, Larry Bird, Charles Barkley gibi oyunculardan oluşan
Rüya Takım’ın yer alması, NBA yıldızlarını dünya çapında birer küresel ikona
çevirip uluslararası oyuncuların gelişiminde önemli rol oynadı. NBA geçen
sezona 37 farklı ülkeden 100’ün üzerinde oyuncuyla start verdi, ki bu rakam tüm
ligin %22’sine tekabül ediyor. Haliyle bu da yeni ve dev bir uluslararası
taraftar kitlesine ulaşmak demek oluyor. NFL geçenlerde gelecek sezon 10
Perşembe gecesi maçını Twitter’dan bedavaya yayınlayacağını duyurdu. Bu
hamleyle uluslararası taraftar kitlesini geliştirmeyi planlıyorlar. Ancak
NBA’in yakaladığı küresel başarı için daha kırk fırın ekmek yemeleri gerekiyor.
Adam Silver
‘öteki futbol’un da farkında: ‘’Futbol küresel bazda basketboldan çok daha
büyük’’ diyor yeni komisyoner: ‘’Basketbolla futbol arasındaki mesafeye
baktığımızda dev bir üstünlük görüyoruz. Ancak nasıl ki futbolda bazı Avrupa
ligleri dünyanın en iyi ligi olabiliyor, NBA de açıkça dünyadaki en büyük
basketbol ligi. Yalnızca dünya çapında oyuncuları değil, tüm dünyanın ilgisini
de topluyoruz.’’
Tüm bu ilgiye
rağmen değiştiremeyeceğimiz faktör şu ki birçok taraftar, aksiyonun vuku
bulduğu o salonlara yakın bir yerlerde yaşamıyor. İşte bu yüzden ligimiz, bu
sezonun Oracle Arena’daki açılış gecesinde bir profesyonel spor etkinliğindeki
ilk sanal gerçeklik (VR) uygulamasına imza atmaktan ötürü büyük heyecan
duyuyor. Teknoloji şirketlerinin yetkililerini içeren bir taraftar grubu, arenanın
içinde bir yerlerde penceresiz bir odada toplandı ve Samsung VR setiyle bir
anda kendilerini hiçbir zaman olamayacakları bir yerde; sahanın ortasında,
parke üzerinde buldular. Golden State Warriors’un ortaklarından Joe Lacob bunu
şöyle anlatıyor: ‘’Sahada benim yanımda oturan saha içi koltuk sahibi
taraftarlara her seferinde ‘Hayatınızın en muhteşem spor deneyimini edinmek
üzeresiniz’ diyorum. Bir beyzbol stadında veya bir futbol alanında nerede
oturduğunuz umrumda bile değil, bu bambaşka bir şey çünkü.’’
Patronların All-Star karması
Steve Ballmer –
Los Angeles Clippers
CV:
Microsoft’un eski ortağı ve CEO’su
Yatırımları:
Second Spectrum (Spor Teknolojisi) ve Twitter (Yüzde 4’ü onun)
Dan Gilbert –
Cleveland Cavaliers
CV: Quicken
Loans ve Rock Ventures’in kurucusu ve sahibi
Yatırımları:
Rocket Fiber (fiberoptik internet hizmet sağlayıcısı), Genius (internet
girişimi), StockX (Sınırlı sayıda üretilen, yüksek talep gören spor
ayakkabıların satışını sağlayan girişim)
Joe Lacob –
Golden State Warriors
CV: Kleiner
Perkins Caufield & Byers’ın ortağı
Yatırımları:
AutoTrader (İkinci el araç sitesi), NuVasive (Medikal Ürünler)
Mark Cuban – Dallas Mavericks
CV:
Broadcast.com’un kurucusu, girişimci.
Yatırımları:
Sportradar (Spor datası toplayan dev bir şirket), Axon Sports (Sporcular için
antrenman programları geliştiren akıllı uygulama), Cyber Dust (Kriptolu mobil
yazışma uygulaması) ve Nativ (Mobil uygulama yapım desteği veren yazılım)
Peter Guber – Golden State Warriors
CV: Medya patronu, Los Angeles
Dodgers ve Los Angeles Futbol Kulübü’nün sahibi
Yatırımları: NextVR (Sanal gerçeklik
hizmeti), Whipclip (Sosyal TV platformu)
Vivek Ranadive – Sacramento Kings
CV: Tibco ve
Teknekron Yazılım Sistemleri’nin kurucusu
Yatırımları:
Google, Yahoo, WebEx, Game Time (Maçlara son dakika biletleri temin eden
platform), Tintri (iCloud gibi bir şey), TopCom (dünya liderlerine iletişim
hizmeti veren bir firma)
TV’de bir NFL maçı gibisi yoktur.
Kamera tüm o karmaşık aksiyonun içindeki her şeye zoom yapabilir ve sahada
neler olduğunu görebilirsiniz. O sahaya bir VR kamera koymak (teknolojisi ne
kadar iyi olursa olsun) mevcut yayından daha etkili bir kar bırakmayabilir.
Ancak Lacob’un bahsettiği gibi, bir basketbol maçında saha kenarının tam
ortasına bir VR kamera koyup taraftara sanal gerçeklik deneyimi yaşatmak mevcut
yayına toz yutturabilir.
Normal gerçeklik göz önünde
bulundurulduğunda o gece oynanan maçın sanal gerçeklikle yayınlanması bir zafer
olmasa da zafer denemesiydi. Sahanın ve derinliğin verdiği hisle birlikte
sahada yer alan bazı doğal detaylar (ayakkabıların parkeye sürtmesiyle çıkan
gıcırtı, mücadele esnasında gelen homurtu ve patırtılar) bu yayında yoktu.
Ancak teknolojinin gelişmesiyle bunun nasıl bir noktaya ulaşabileceğini hayal
etmek için bu deneyim kafiydi.
Lacob’un ortağı Peter Guber da (hem
bireysel, hem kulüp olarak) yatırım yaptığı ve açılış gecesinde denedikleri VR
teknolojisinin sunduğu potansiyelden büyük bir heyecan duyuyor. 30.5 milyon
dolarlık firmadaki diğer yatırımcılar da (Comcast ve Time Warner, aynı zamanda
New York Knicks ve New York Rangers’ın sahibi olan MSG Company) aynı heyecanı
taşıyor. Guber, ‘Stadyuma yalnızca 18 bin kişi gidebiliyor. Oysa dünyada 7.5
milyar insan var. Yani bu, stadyumdaki bir koltuktan vazgeçmeniz anlamına
gelmiyor. Tam aksine aynı kotuğu 100, 200, 500 kez daha kar edebilir hale
getiriyorsunuz.’’
Burada büyük ikramiyeyi taşıyan
potansiyel Çin’de. Bazı tahminlere göre Çin’de basketbol oynayan insan sayısı,
ABD nüfusuyla aynı: 300 milyon. NBA, bu devasa Çin pazarının ligi küresel
ekonomide stratosfere taşıyacak bir makinaya dönüştürmenin hayallerini kuruyor.
Bu taraftarları alıp sanal saha içi koltuğuna oturtursanız bu sizi doğrudan
roketleyecektir.
Kısa bir süre öncesine dek NBA
yetkilileri, ligin Avrupa veya Asya’da büyüyebilmesi için buralarda bir NBA
takımı kurmanın mantıklı olabileceğini düşünüyordu. Şimdilerde kimse bunu
düşünmüyor. Adam Silver’ın söyledikleri bunu destekler nitelikte: ‘’Bizim
gelecek 10 yıldaki istikbalimiz, teknolojinin saha içi deneyime ne kadar yakın
olabileceğiyle doğrudan ilintili.’’ VR basketbolu taraftarlara
götürebiliyorken, taraftarları niye basketbola götürelim ki?
2016 NBA
All-Star Etkinlikleri boyunca bilet alması en zor şey kimsenin savunma
yapmadığı, bol bol hızlı hücum ve smaçlarla süslü All-Star maçı değildi.
Ligdeki ikinci yılını oynayan iki akıl almaz atletin muhteşem kapışmasını
gösteren (Zach LaVine vs. Aaron Gordon) Slam Dunk Yarışması da (gelmiş geçmiş
en iyilerden biri oldu ve videoları Facebook, Twitter, Instagram, Snapchat ve
YouTube’da 140 milyonun üzerinde izlenmeye ulaştı) değildi.
Girmesi en zor
oda, Fairmont Royal York Hotel’deki balo odasıydı. O gün bu odada NBA takım
sahipleri, teknoloji camiasından kişiler, basın mensupları ve diğer spor liderleri,
17’inci geleneksel teknoloji zirvesinde bir araya gelmiş, uygulamalar,
analitikler, datalar ve smaçlardan söz ediyordu. Katılımcıların isimleri değişmişti, ancak
önemleri aynıydı. NBA’de çalışan üst düzey bir yöneticiye bu zirveye bir bilet
aldığımı söylediğimde bana ‘’Bana içeride ne olduğunu anlatman lazım, ben
giremedim’’ demişti.
İçeridekilerin
fikirleri rahatlıkla tartışabilmeleri için zirvede konuşulanlar salonda
kalıyordu. Günün en fütüristik anı, patron Silver’ın sunumu esnasında, zirvenin
hemen başında yaşandı. Silver, basketbolun geçmişinde bahsediyor, oyunun mucidi
James Naismith’in Kanadalı olduğunu belirtiyordu. Silver konuşurken Naismith’in
fotoğrafları, arkasındaki sahneye projeksiyon cihazıyla yansıtılıyordu. Ta ki
Naismith’in bir fotoğrafı Silver’ın konuşmasını kesene kadar… Naismith, şok
edici bir hologram görüntüsüyle sahnede görüldü. NBA bu anı sosyal medyada
paylaştı ve Naismith’in Vine videosu, 12 milyondan fazla kez görüntülendi.
Hologram
konuşuyordu: ‘’NBA’in mobil, sosyal ve on-demand içerik platformlarını
benimsemesi sayesinde bugün NBA basketbolu, hiç ulaşmadığı kadar büyük
kitlelere ulaşıyor’’ diyordu Naismith’in hologramı: ‘’Oyun geliştikçe ve
dünyaya yayıldıkça, lig de sanal gerçeklik, 4K Ultra Yüksek Çözünürlüklü televizyon,
hatta hologramlar gibi teknolojilerle zirvede yer almaya devam edecektir.’’
Hologram yalnızca görsel bir etkileyiciliğe sahip değildi; ayrıca keskin ve
kesin bir mesaj da iletiyordu.
2500 milden
fazla uzakta bir yerlerde, Steve Ballmer, LA Clippers’ın bağlılığını ve
heyecanını geliştirecek yeni yollar bulmak için sinsi planlar yapıyordu. Bu
planların bir parçası da yeni maskottu. Teknoloji zirvesinden iki hafta sonra,
Ballmer Chuck the Condor adlı yeni maskotu tanıtmak için sahaya çıktı. Ancak
dahi patronun asıl bombası bundan sonraydı. Ballmer bir trambolin yardımıyla
smaç yapacağını açıkladı. Ve eğer başarırsa, her taraftara bir çift ayakkabı
hediye edileceğini söyledi.
Hatırlatayım,
60 yaşındaki bu adam sahaya çıktı, havaya zıpladı ve trambolinden sekti.
Gözleri ve ağzı kocaman açıktı. Havada şöyle bir süzüldü ve smacı basıp zafer
çığlığını patlattı. Chuck the Condor unutulmuştu, taraftarın çılgına döndüğü bu
andan sonra Clippers oyuncuları da patrona bir beşlik çakmak için etrafını
sarmışlardı. Olayın video ve vine’ları hızla yayıldı. Olay herhangi bir spor
karşılaşmasında vuku bulabilirdi, ancak sonrasında gelen şaşırtıcı yayılışı,
sadece ve sadece geleceğini bir tek bilet satışlarında değil, paylaşım ve
repostlarda arayan NBA’de mümkündü.
Makalenin orijinali: http://www.wired.com/2016/05/how-tech-took-over-the-nba/?mbid=social_fb
Çeviri: Ahmet Melik SUBAŞI
Makalenin orijinali: http://www.wired.com/2016/05/how-tech-took-over-the-nba/?mbid=social_fb
Çeviri: Ahmet Melik SUBAŞI
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder